21 Mart 2018 Çarşamba

Osmanlı’da esnaflık şartları

Osmanlı’da esnaf olmak öyle kolay değildi. İşini yarım yamalak yapanlar esnaf loncalarına kayıt yaptıramaz, dolayısıyla hiçbir yerde dükkân açamazdı. Öncelikle işin ehli olmak lâzımdı. Ayrıca da esnafta dürüstlük, güvenilirlik, dinine bağlılık, mertlik ve saygı aranırdı.
Her esnaf bulunduğu mahalleyi kendi mahallesi gibi benimser, mahalledeki her evi kendi evi gibi, her mahalleliyi anası, babası, kardeşi gibi görürdü.
Esnaflık, el sanatlarından sokak satıcılığına, hakkaklıktan ayakkabıcılığa, terzilikten berberliğe, şekercilikten ciğerciliğe, zahirecilikten bakkallığa, şerbetçilikten turşuculuğa, hatta hamallığa uzanan bir zincirdi.
Birbirinden çok farklı alanlarda faaliyet gösteren esnafın ortak noktası, “lonca”lar ve “gedik”lerdi. Ticaret ve sanat yapma yetkisine “gedik”, örgütlerine “lonca” denirdi. 
“Gedik” sahibi olmak için çıraklık ve kalfalık evrelerinden geçip ustalık belgesini almış olmak gerekirdi. 
Loncalar ise şimdiki “oda”ların (Esnaf Odaları, v.s) işlevini gören sivil örgütlenmelerdi. Merkezi otoriteye karşı esnafların hakkını-hukukunu korur, onları örgütler, denetler, usulüne uygun faaliyet göstermelerini sağlardı.
Lonca teşkilatının başında esnaflar tarafından seçilen Esnaf Şeyhi” ya da Esnaf Kethüdası” bulunurdu. Lonca’nın başında bulunan Esnaf Şeyhi veya Esnaf Kethüdası, esnaf tarafından seçilir ve kadı tarafından sicile kaydedilirdi. Kadı Efendi, anlaşmazlıkları şer-i hususlara göre çözer, taraflar buna razı olurdu. Bu yüzden esnaf arasında kardeşlik hüküm sürerdi.
Loncaların en önemli görevi üyelerinin ticari faaliyetlerini denetlemek ve düzenlemekti. Üretim süreci, üretim kalitesi, ürün fiyatı ve müşteri ile ilişkiler dikkatle takip edilir, hata eden esnafa göz açtırılmazdı.
Uygulanan cezalar ise “öğüt”le başlar, “para cezası”na, hatta dükkân kapatmaya kadar giderdi.
Fazla uygulanmamakla birlikte, Lonca’nın “dayak cezası” verme hakkı bile vardı. Bundan ötesi zaten mahkemeye intikal ederdi.
Kökeni dini inançlara, tarikatlara dayanan bu sistemin, kendine mahsus merasimleri vardı. Çırak veya kalfa çıkarmak, bu tür törenlerin en dikkat çekici olanlarıydı. 
Dini inançlar bu törenlerde alabildiğine öne çıkarılır, Allah’a şükür, Resulüllaha salâvat, mesleğe sadakat vurgusu yapılırdı. Ayrıca dükkânlar açılmadan önce mutlaka “bereket duası” yapılırdı. Eski adı “Valide Çarşısı” (Sultan Dördüncü Mehmed’in annesi Turhan Valide Sultan tarafından, bânisi olduğu Yenicami’ye gelir sağlaması amacıyla 1660 yılında yaptırılmıştır) olan bugünkü Mısır Çarşısı’nda bir “Dua Meydanı” ve “Dua Balkonu” var.
Bu meydan, “L” şeklinde bir mimari üslupla yapılan çarşının uzun ve kısa kollarının birleştiği meydandır. Her sabah esnaf “Dua Meydanı”nda toplanır, Esnaf Şeyhi “Dua Balkonu”na çıkıp “sağlık, sıhhat, afiyet ve bereket duası”yapardı.
Esnaf bir ağızdan duaya “âmin” dedikten sonra, besmele ile dükkânlar açılır, “siftah müşterisi” denilen ilk müşterinin gelmesi için beklenmeye başlanırdı.
Maalesef, 1940’lı yıllarda yapılan tadilat sırasında uzun süre çarşının kapatılması, o tarihte dini ritüellere duyulan alerjinin de etkisiyle bu güzel geleneğin terk edilmesine sebep oldu: Dua Meydanı da, Dua Balkonu da öksüz kaldı.
Başka bir naktı daha: Çarşının altı kapısından biri olan Haseki Kapısı’nın üzerinde, esnafın kendi aralarında yahut müşteri ile esnaf arasında zaman zaman meydana gelen sürtüşmelere bakan bir “Esnaf Mahkemesi” vardı. Ufak-tefek nizalar kadıya intikal ettirilmez, bu mahkemede çözülürdü. 
Yavuz Bahadıroğlu 21.03.2018