16 Haziran 2011 Perşembe

Çay, II.Abdülhamid zamanında Türkiye'ye gelmişti


Sayın Kılıçdaroğlu çayı Rize'ye İsmet İnönü'nün getirdiğini iddia etti. Ancak çay Türkiye'ye İkinci Abdülhamid zamanında İsmet Paşa hayata gözlerini açmadan önce gelmişti.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Rize mitinginde "Rusya'dan şemsiyesinin içinde çayı getiren rahmetli İsmet İnönü'dür" dedi. Bu ifade tartışma başlattı. Ancak bu meselenin tartışılacak bir yanı yoktur. Çay İsmet Paşa'nın doğumundan önce Türkiye'ye gelmiştir.

Doç. Dr. Kemalettin Kuzucu
çayın Türkiye'ye girişi üzerine arşivlere dayalı yaptığı araştırmalarıyla bu konuyu aydınlatmış ve Türkiye'de çayın tarihiyle ilgili bilinenleri değiştirmiştir. Kuzucu'nun araştırmalarından çayın Türkiye'ye geliş hikâyesini naklediyoruz.

İlk çayımız Artvin'de yetiştirildi

Osmanlı döneminde 16. yüzyıldan itibaren çay yaprağına rastlanıyor. Ancak çay bu dönemlerde çok az kişi tarafından ve ıtriyat olarak kullanılmıştı. 1839'da Tanzimat'ın ilanından sonra başlayan dönemde çay yavaş yavaş kahvaltılarda boy gösterdi. Çay tarımı ise Sultan İkinci Abdülhamid döneminde başladı.

Her alanda modernleşmenin başladığı İkinci Abdülhamid döneminde tarımda da Avrupai tarza geçilmeye çalışılmıştı. Bir taraftan asırlardır ekilen ürünlerin rekoltesi artırılmaya çalışıldı. Diğer taraftan ise Osmanlı topraklarında bulunmayan ürünler yetiştirilmeye çalışıldı. Çay da bu ürünlerden biriydi. Uzakdoğu'dan ithal edilen çay tohum ve fidanları İstanbul, Bursa ve Selanik gibi yerlerde tarlalara ekilerek yetiştirilmeye çalışıldı.

Türkiye'de çay ilk defa çiftçiler tarafından 1870'lerin sonlarında Artvin bölgesinde yetiştirildi. Kemalettin Kuzucu'nun araştırmalarına göre 1878'de, Hopa'da ve Arhavi'de çay ekimi başarılı olmuştu. Çalışmak için Rusya'ya giden yöre erkekleri, oradan getirdikleri çay fidanlarını evlerinin bahçelerine ekmeleri sonucu çay Türkiye'ye girmişti.

Çay kısa bir süre sonra kazanç kapısı haline gelince, devlet çaya vergi koydu. Çiftçilerin bu durumdan şikâyetçi olmaları üzerine Trabzon Valisi Yusuf Ziya Paşa vergi koymak yerine çay üretiminin teşvik edilmesi gerektiğini hükümete bildirdi. Valinin bu müracaatı üzerine vergiler kaldırıldı.

Çay ekmediğimiz yer kalmadı

Doğu Karadeniz'de bu gelişmeler yaşanırken Osmanlı yönetimi Uzakdoğu'dan çay tohum ve fidanı ithal edip, çay ekimini geliştirmeye çalıştı. 1880'li yılların sonunda Bursa Valisi İsmail Hakkı Paşa zamanında Japonya'dan getirtilen çay fidanları Bursa'da dikildi. Ancak Bursa ikliminin çay ziraatına elverişli olmaması yüzünden netice alınamadı.

1894'te İstanbul'da çay yetiştirilmeye çalışıldı. Bu teşebbüs de neticesiz kaldı. Bu teşebbüslerin neticesiz kalması üzerine Osmanlı yönetimi vilayetlere ziraat müfettişleri göndererek arazi yapısı ve iklim özelliklerinin incelenmesini istedi.
Hazırlanan raporlar incelendikten sonra İkinci Abdülhamid'in emriyle 1894'te çay ekimi için yeniden teşebbüse geçildi. Japonya'ya çay fidan ve tohumları sipariş edildi. Türkiye'de yetiştirilen çaylar inceletildi.


Çayın ekimi ve bakımı için bir talimat hazırlandı. Ardından imparatorluğun dört bir tarafında çay yetiştirilmesi için faaliyete geçildi. Erzurum, Sivas, Ankara, Bursa, Aydın, Adana, Halep ve Suriye'nin değişik bölgeleri ve İstanbul'da çay ekimine başlandı. Ancak bu teşebbüs çay ekimi için seçilen şehirlerin ikliminin elverişsizliğinden dolayı bir netice vermedi. İşin ilginç tarafı Doğu Karadeniz'de çay yetiştiği bilinmesine rağmen bölgede üretimin artırılması yoluna gidilmemesiydi.

İkinci Abdülhamid çayın üretimine önem verip, konuyla ilgili her türlü gelişmeyi yakından takip etti. 1896'da Buharalı Yusuf Trabzon'da yetişen çay yapraklarını henüz genç filizler halinde iken ağaçtan toplayarak işlemiş ve beyaz çay elde etmişti. Padişaha bir paket çay hediye etti. Bundan memnun olan İkinci Abdülhamid, Trabzon ve çevresinde çay ekimini inceletti. Çay ve kahve ziraatı hakkında bir kitap yazan Hollandalı Hobbis'i de saraya çağırıp, ödüllendirmişti.
Kahvenin Türkiye'deki macerası

Kahve ilk olarak Habeşistan'da ortaya çıktı. Başlangıçta içecek olarak değil, yiyecek olarak kullanılıyordu. 15. yüzyılda Yemen'e geldi. 16. yüzyılın başlarında Arabistan Yarımadası'nda ve Mısır'da tanındı. Kahve Müslüman toplumlarda kahvehane isimli yeni bir toplanma mekânını da ortaya çıkardı. İlk kahvehane 1511'de Mekke'de bir caminin yanında kuruldu.

İstanbul'a 16. yüzyılın ortalarında gelen kahve de kısa sürede benimsendi ve İstanbul'da birçok kahvehane açıldı. İstanbul'da tüketilen kahve Mısır üzerinden Yemen'den geliyordu. Kahvenin yoğun ilgi görmesi ticaretini de cazip kılıyordu. Bir süre sonra İstanbul'da 100 kadar kahve toptancısı 55 civarında dükkânda satış yapar hale geldi.

17. yüzyılın başlarında kahve Avrupa'da tanınmaya başladı. Kahve Avrupa'da ilk olarak Venedik'te tanındı. İkinci Viyana kuşatmasından sonra önce Viyana'da Mavi Şişe isimli kahvehane açıldı. Ardından bütün Avrupa'da kahvehaneler açılmaya başlandı. Kahve Avrupa'da Türk kahvesi adıyla tanındı.

Rize'ye çayı 1912'de Hulusi Karadeniz getirdi

Rize'ye çayı getiren kişi 1910'larda Rize Ziraat Odası reisliğini yürüten Hulusi Karadeniz'dir. Hulusi Bey, Rusya'nın işgali altında olan Batum ile Rize'nin iklim şartlarının benzediğinden hareket ederek, 1912'de oradan Rize'ye tohum getirdi. Bahçesine ektiği çay tohumları kısa bir süre sonra netice verdi ve çay filizleri yükseldi. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması ve Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesi çay tarımı teşebbüsünü akim bıraktı. Rize'nin Ruslar tarafından işgali üzerine Hulusi Bey göç etti. Rize'nin işgalden kurtulmasından bir süre sonra 1919'da Rize'ye geri döndüğünde çay meselesine tekrar el attı.

Cumhuriyetten sonra Karadeniz soyadını alan Hulusi Bey, çay ile ilgili tecrübelerini Dışişleri Bakanlığı'na ve Halkalı Ziraat Mektebi hocalarından Ali Rıza Bey'e (Erten) bildirdi. Ali Rıza Bey çay konusunda inceleme yaptı ve bu konuda raporlar hazırladı. Hulusi Karadeniz ve Ali Rıza Erten'in gayretleri modern çaycılığın kurucusu Zihni Derin ile cumhuriyet hükümetinin çay politikasının ilham kaynağı oldu.

İmparatorun fincanı

Çayın bulunuşunun ilginç bir hikâyesi vardır. Milattan Önce 2737'de Çin İmparatoru Shen Nung, sarayının bahçesinde su içerken, iki yeşil yaprak imparatorun fincanının içine düştü. Suyun tadının değişmesi üzerine bu durum araştırıldı ve çay vazgeçemediğimiz bir içecek oldu.

Çinliler'den sonra Japonlar

Çinliler'den sonra 9. yüzyılda Japonlar çay yetiştirdi. 1800'lü yıllarda Hollandalılar'ın sömürgeleştirdiği Cava adası ile İngilizler'in sömürgesi Kuzey Hindistan'da çay ekimine başlandı. Seylan'da 1870'de Batum'da ise 1897'de çay yetiştirildi.

Erhan Afyoncu
(Bugün, 01.06.2011)