28 Şubat 2011 Pazartesi

Prenseslik zor meslek

Neslişah Sultan kendi köşesinde kalan, sıkıntılarını anlatmayan bir hanedan üyesidir. Gençlerin bu saygın kişiliği tanımasını isteriz, Murat Bardakçı’nın kitabı bu açıdan önemli bir katkı olacak.

Osmanlı prenseslerinin isimlerinin sonuna “sultan” unvanı eklenir. Ancak hanedanın erkek üyelerinin, yani padişah ve şehzadelerin kız çocukları bu unvanı alır. Padişah doğuran valide sultanlar da bu unvanla anılmıştır; bir de tarihte Kanuni Sultan Süleyman’ın resmen nikah kıydığı ve bu unvanı verdiği Hürrem... İmparatorluk prensi olan şehzadelerin idam ve siyaseten katl endişesi tabii ki hanedanın sultanları için söz konusu değildi. Ama sultanların hayatı da hiç sanıldığı kadar rahat geçmemiştir. Özellikle son dönem hanedan üyelerinin geçirdiği büyük sıkıntılar malumdur.

1924 yılının 11 Mart gecesi son padişah Sultan Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan ile son halife Abdülmecid Efendi’nin oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin büyük kızları olan Neslişah Sultan, annesi ve iki kız kardeşiyle Çatalca istasyonundan Avrupa’ya kalkan eksprese bindirildiğinde henüz 3 yaşındaydı. Dönüşü olmayan bir pasaportla sürgüne gidiyorlardı. Küçük sultan evini ve oyuncaklarını özlemiş, bir köşede ağlamış, sonra da uykusuna dalmıştı.

Hanedan defterine yapılan son kayıt onunki oldu
Uzun ve renkli bir ömür önündeydi; bu renklerin içinde trajik olaylar, dünya tarihinin ünlü hanedanının üyelerinin Avrupa’daki sıkıntıları, ardından Mısır Hidiv hanedanından taht adayı Prens Abdülmunim ile olan evlilik ve şaşaalı bir hayat gelir. Ama bilhassa Yahya Kemal’in de söylediği gibi “İstanbul’un en iyi Türkçe bilenlerinden anne Sabiha Sultan’ın beslediği yurt özlemi dolayısıyla sultan kız kardeşlere dikkatle öğretilen bir Türkçe, Nice’teki Fransız lisesinden gelen mükemmel Fransızca” ve İngilizce ve Almanca. Mısır’da öğrenilen Arapça...

Neslişah Sultan şaşaanın içinde de zahmet çeken, öğrenen bir hanedan üyesiydi; kendisini tanıyanların tarih bilgisine, edebiyat, coğrafya, nebatat ve mutfak kültürüne olan derin vukufunu hayranlıkla gözledikleri bir aydın söz konusudur. Politikaya tabii ki ilgi duymuş hatta karışmıştır, nitekim 1952-53 onun Mısır’da Abdülnasır rejimi ile sıkıntılı zamanlar yaşadığı bir dönemdir. 1952’de hanedanın prensesleri (sultanlar) için çıkarılan af üzerine Sabiha Sultan Türkiye’ye döndü, kızları da onu izledi. Neslişah Sultan zaten Abdülmumin’in eşi ve Mısır hanedanının üyesi olduğu için Türkiye’ye daha evvel de girebiliyordu. Kayak, yüzme ve bilhassa binicilikteki mahareti herkesi hayran bırakmıştır. Soğukkanlı bir değerlendirişi vardır ve Türkiye’nin geçirdiği çağdaşlaşmaya herkesten fazla saygı duyduğu çok açıktır. Bu konuda muhtelif davranışları ve hatta demeçleri malumdur.

Şubat 1921’de doğduğu zaman hanedan defterine ismi “Fatma Neslişah” olarak kaydedildi. 4 Şubat günü Sabiha Sultan ile Ömer Faruk Efendi’nin kızlarının dünyaya geldiği, son padişahın doğum belgesini Babıali’ye göndermesi ve gereğinin yapılmasını emretmesiyle tarihe kaydoldu. Hanedan defterine yapılan son kayıt Neslişah Sultan’ın ismidir. Ondan sonra doğan hanedan üyeleri artık saltanat kalktığı için aile içinde kayıtlıdır. Neslişah Sultan’ın doğumu dolayısıyla bir sultana yapılan tebrik ziyaretleri, 121 pare top atılması ve padişah tarafından onun adına darp ettirilen beşi bir yerde ebadında çok az sayıda altın sikke ve de Faruk Nafiz’in (Çamlıbel) Neslişah Sultan’ın doğumu için düştüğü tarihle hanedan üyelerinin resmi tarihi kapandı:

“Cân ü dîlden söyledim Fâruk anın târîhini
Etdi dünyâ ıyd Sultan Neslişâh’ın nâmına”
(Neslişah Sultan kayak, yüzme ve binicilikte çok maharetliydi.)

1921’de Sabiha Sultan’ın Nişantaşı’ndaki konağında dünyaya gelen, sürgüne kadar Dolmabahçe Sarayı’nda yaşayan ve aslında pek de uzun olmayan ama dünyayı enine boyuna tanımayı sağlayan verimli bir eğitimle geçen Nice’teki yıllar, II. Cihan Harbi’nin hemen eşiğinde Mısır’a göç ve iki kız kardeşiyle birlikte Mısır prensleriyle izdivaç... Sultan henüz 18 yaşındadır ve 3 yaşında terk ettiği saray hayatına bu ülkede dönmüştür.

Mısır’daki askeri darbeden sonra zor günler geçirdi
Uzun Mısır yıllarında Kahire yüksek toplumunda hadisesiz yaşayan, Osmanlı hanedan üyesi olduğunu her tavrıyla telkin eden Neslişah Sultan, Mısır’daki askeri darbe üzerine siyasi bakımdan gene zor günler geçirdi; Avrupa ve ardından Türkiye... Herhangi bir aristokratın dahi kolay kabul göremeyeceği sanat çevrelerinde saygı gören bir kişilikti. Wilhelm Furtwaengler ve Willy Boskovski gibi büyük orkestra şefleri onunla görüşmekten zevk alırdı. Bazı kişilikler yaradılışları itibarıyle saygı ve hayranlık telkin ederler; bunun sadece iktidar, soy kütüğü, para ve hatta eğitimle bile ilgisi yoktur. Belki bütün bu unsurların bir miktar terkibi ve parlak bir zekanın dengeli ışımasıyla bu sağlanabilir. Basınımızdaki münasebetsizliklerden olacak, kendi köşesinde kalmayı tercih eden Neslişah Sultan’ı bu milletin hassaten gençlerinin tanımasını çok isteriz.

Geçtiğimiz cuma Neslişah Sultan’ın doğum günüydü. Yakınçağ tarihçiliğimize önemli bir katkı sayılması gereken Murat Bardakçı’nın “Neslişah - Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Prensesi” adlı 400 sayfayı aşkın yüzlerce arşiv belgesi ve mektuba, hatırata ve fotoğraflara dayanan kitabı Neslişah Sultan’a bir doğum günü armağanıdır.

Sultan Vahdettin dönemini betimleyen “Şahbaba”dan sonra son padişah ve son halifenin torunu Neslişah Sultan’ın hayatı etrafında bir dönemin tarihini ve asıl önemlisi son devirde Osmanlı hanedanını anlatan bu kitabın bir kazanç olduğunu belirtmek gerekir. Neslişah Sultan’a uzun ömürler dilerken, Bardakçı’nın da “Enver Paşa”sının bu yıl yazımının bitmesini ümit ederiz.
İlber Ortaylı
(Milliyet, 06.02.2011)