28 Ocak 2011 Cuma

Yemen'e türkü boşuna yakılmadı

Yemen, hakimiyetimiz altında kaldığı 400 yıllık dönemde Osmanlı Devleti'ne en fazla isyan eden ve bu yüzden defalarca yeniden fethedilen bir bölge olmuştu.

Cumhurbaşkanı ve bakanlarımızın Yemen'de Yemen türküsü söylenirken gözlerinin dolması bana yaklaşık 400 yıl süren zorlu Yemen hakimiyetimizi hatırlattı. Yemen Osmanlı Devleti'nin en zor hakim olduğu, devamlı isyanlarla mücadele ettiği ve defalarca yeniden fethettiği bir bölgeydi. Hulusi Yavuz ve İhsan Süreyya Sırma, eserlerinde Yemen'deki hakimiyetimizi teferruatıyla anlatırlar.

DEFALARCA FETHEDİLDİ

15. yüzyılın sonlarında Ümit Burnu'nu dolaşan Portekizliler Yemen ve civarını tehdit etmeye başladılar. Yemenliler, Portekizliler'e karşı koyamayınca Memlük Devleti'nden yardım istediler. Memlüklüler, Portekizliler'in ilerleyişini durduramadılar. Osmanlı Devleti de kendisinden yardım istenince Selman Reis'i bölgeye gönderdi.

Yavuz'un Memlük Devleti'ni ortadan kaldırması üzerine Yemen'de hutbe Osmanlı padişahı adına okundu. Ancak daha sonra bölge hakimiyetimizden çıktı. Hadım Süleyman Paşa, 1538'de Yemen'i bizzat Osmanlı Devleti'ne bağladı.

İkinci Selim döneminde Osmanlı valilerinin birbirleriyle çekişmesi yüzünden Yemen'de isyan çıktı. Özdemir ve Sinan paşaların gayretleriyle Yemen'de Osmanlı hakimiyeti tekrar kuruldu.

MİSYONERLER YEMEN'DE

İmam Kasım'ın 1598'den başlayıp 1635'e kadar süren ayaklanma­sı sonucunda bölgede hakimiyet Zeydî şeyhlerin idaresine geçti. Osmanlı hakimiyeti tekrar kurulduktan sonra 1848'e kadar olan dönemde Yemen'de fazla bir problem çıkmadı.

19. yüzyılın ortalarında bölge tekrar karıştı. Osmanlı yönetiminin gönderdiği askerler 1849'da Yemen'e tekrar hakim oldular. Ancak bölgede karışıklık bitmedi. Ahmed Muhtar Paşa, 1872'de San'a'yı alabildi.

19. yüzyıl Avrupalılar'ın Yemen'le ilgilendikleri bir dönemdi. Arapça bilen casus ve misyonerler bölgede faaliyet göstererek halkı Osmanlı'dan soğutmaya çalıştılar. Özellikle İngiltere, Zeydî imamlarla iyi geçinerek, onlara para ve hediye göndererek bölgeye yavaş yavaş yerleşti. Osmanlı yönetimi İngiliz yayılmasını engellemeye çalıştıysa da başarılı olamadı.

1889'da çıkan isyan zorlukla bastırıldı. Ancak 1895'te yeni bir isyan çıktı. İki yıl sonra bastırıldı. İmam Yahya 1902'de isyan ederek, halifeliğini ilân etti. Bu Osmanlı'nın karşılaştığı en büyük isyanlardan biriydi. İmam Yahya bir türlü ele geçirilemedi. 1906'da İstanbul'dan gönderilen İmam Yahya'nın 20 gün içinde mutlaka yakalanması yönündeki telgrafa sinirlenen Ahmed Feyzi Paşa, "Sizin İmam Yahya dediğiniz Kasımpaşa İmamı değil ki kulağından yakalayıp getireyim" diye sert bir cevap vermişti.

1911'de İmam Yahya arasında yapılan antlaşma, Yemen'de senelerce süren isyanı sona erdirdi. Ancak Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1918'de Yemen'i tamamen terk ettik.

Osmanlılar fethettikleri yerleri birer vatan parçası olarak görmüşler, bu yüzden de her karış toprağını binlerce şehidin kanı ile yıkamadan terk etmemişlerdi. Yemen'in kaybedilmesi kesinleşmişken bile son kurşununa kadar savaşmamızın sebebi de buydu.

YEMEN VE ZEYDÎLİK

Yemenliler'in önemli bir kısmı Zeydî oldukları ve Osmanlı hilafetini kabul etmedikleri için sık sık isyan çıkmıştı. Yemen şeyhleri, imam unvanıyla kabileleri yönetirlerdi. Şeyhler vergi toplar, halkı istedikleri gibi çalış­tırırlardı. Zeydîler, kendi imamlarına sıkı bir şekilde bağlı oldukları için, onun her dediğini yaparlardı. Bu yüzden de Osmanlı Devleti bölgede istediği şekilde bir hakimiyet kuramamıştı.

MUHTEŞEM YÜZYIL'A DAİR

Muhteşem Yüzyıl fragmanları dönmeye başladığından beri tartışılıyor. Bana gelen tenkitler genellikle senin orada ne işin var yönünde. Mart ayında böyle bir dizi çekileceği, danışmanlık yapıp yapamayacağım sorulduğunda bir süre düşündüm. Çünkü Türkiye'de tarihle ilgili bir dizi her zaman tepki toplar. Ben olsam da olmasam da bu dizi çekilecekti. Bu yüzden televizyonda yayınlanacak ve milyonların seyredeceği bir dizide birkaç sahneyi bile düzeltsem faydalıdır diye düşündüm.

Üstelik daha önce tarihle ilgili çekilen filmlerde padişahların elinden içki kadehi düşmez, eşcinsel ilişkiler yer alırdı. Kanuni içki içmediği gibi, herhangi gayriahlaki bir ilişkisi de yoktu. Bunlar benim en önem verdiğim noktalardı ve dizide böyle sahneler yer almadı. Kanuni ileriki bölümlerde içebilir mi diye soruyorlar. Kanuni içki içmeyen bir padişahtı ben danışmanlık yaptığım sürece böyle bir durum söz konusu olamaz.

Ben dizinin yapımcısı veya senaristi değilim. Tarih danışmanıyım. Benim dışımda bir alan olmasına rağmen müdahale edebildiğim ölçüde kurgu sahnelerine de karışmaya çalışıyorum. Bu yüzden adım ahlak polisine çıktı.

Dizide haremin ön planda olduğu söyleniyor. Bu bir kurgu çerçevesinde ilerliyor. Dizinin yapımcısı ben olsaydım daha farklı bir kurgu olurdu. Ancak kurgu benim işim değil. Dizideki olay ve karakterler benim için daha ön planda olan konular. Tepki gösteren arkadaşlar şunu açıkça bilsinler: Danışman ben değil de bir başkası olsaydı, çok daha fazla sahneye tepki göstereceklerdi.

Erhan Afyoncu
(Bugün, 16.01.2011)