19 Eylül 2010 Pazar

Osmanlı mı Roma mı olmalı? Yoksa böyle mi kalmalı?

2009 yılında Friedman şöyle buyurmuştu; "Türkiye, dünyanın gelecekteki dört süper gücünden biri olacak!"... Ben de arkasından şunu sormuştum; "süper güç olacağımız kesin" hatta 2003'ten beri iddia ediyorum peki "biz" olarak kalabilecek miyiz?

Sevgili dostlar, 2001 Eylül saldırısı sonrası "ortaya çıkan düzeni" ve "Türkiye'nin gelebileceği" noktayı 2003 yılından itibaren analiz etmiş ve ortaya "konuşulan" iki farklı tez atmıştım...
Bunlardan biri "gelişimi kabul eden" fakat "biz olarak kalamayacağımızı" vurgulayan tezdi ve aynen şöyleydi: "...buraya, değişime-dönüşüme para geliyor, her şey-her yer satılıyor ama olan bitenin adı ekonomik gelişim değil. Topraklarımız üstünde dilsiz, dinsiz, ırksız yeni bir Roma tesis ediliyor"...

Diğeri ise "gelişimi kabul eden" daha yumuşak bir kurguydu: Yeni Osmanlı doğuyor! Bu dönüşüm sürecinin sonunda var olan yapıdan uzaklaşmış ama kopmamış "tek devlet-çoklu kültürel yapıya" dayanan bir model çıkabilir...

Bugün bu tezlere baktığımda "gelişimi çok net olarak" görüyor ve hâlâ aynı soruyu soruyorum; hangi tez hayata geçiyor?

Siz de aynı soruyu soruyorsanız, "iki teze dair detayları", öngörüleri aktarayım, birlikte "karar vermeye" çalışalım...

Tez 1: "Türk topraklarından yeni açılım Roma" diyenlerin "dayandıkları" ve benim "çekincelerim":

■ Anadolu toprakları bir zamanlar Roma eyaletiydi ve özellikle Araplar Anadolu halkına, Roma diyarından anlamına gelen Rumi derlerdi. Mevlânâ Celaleddin Rumi, örnek olarak tespit edebileceğimiz en tanınmış isim...
■ Bugün bazı yazarlar, Türkiye Cumhuriyeti toprakları merkezli yeni bir Roma kurulduğunu dile getiriyorlar ve bu tez Avrupa ve Amerika'da ciddi şekilde tartışılıyor.
■ Son günlerde gerek Türkiye'de, gerekse yurtdışında, Türk ve yabancı işadamları, diplomatlar, bürokratlar İstanbul ve Anadolu topraklarının tarihte bütün dillerin, dinlerin ve ırkların en sorunsuz şekilde yaşadığı yerler olduğu tespitini, altını çizerek tekrarlıyorlar.
■ Türkiye ekonomik olarak büyüyor ama soru ortada kalıyor: "Büyüyen Türkiye Cumhuriyeti mi yoksa Türkiye Cumhuriyeti kontrolü haricinde kalma hedefinde olan sermaye mi?"
■ Türkiye'deki kamu varlıklarının, bankaların, şirketlerin, otellerin, toprakların süratle yabancı birikim eline geçtiğini görünce ve IMF'nin "Türkiye'de yerleşik bankalara ve şirketlere yabancı denetimi kabul görsün" dayatmasını da bu gerçeğe ekleyince, aklıma şu soru geliyor: Burada ekonomik bir aktivite var ama bu acaba var olanın büyümesi mi yoksa dedikleri gibi
"Roma yeniden mi tesis ediliyor?"

Tez 2: "Osmanlı tesis ediliyor" diyenlerin detayları ve çekincelerim:

■ Cumhuriyet kalıbı gevşiyor ve çevre ülkeleri de içine alacak "yeni bir yapı" doğuyor.
■ Bölgenin parası "buraya alınıyor" ama aynen "Roma tezi" gibi soru yerinde duruyor; akan para nasıl bir ekonomik yapıyı zorunlu kılıyor? Büyüyen egemen Türkiye Cumhuriyeti mi, tam tersi Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliği zayıflaması pahasına büyüyen bir "yapı mı"?
■ Akan para "kültürel değerlerimizi de" zamanla devşiriyor mu yoksa "kültürel olarak devşirip, içimize aldığımız" bölgelerin mi parası akıyor?

Sevgili dostlar, "Türkiye'nin genleştiğine, emperyal bir hale dönüştüğüne" inanan biri olarak "çekincelerimi de" paylaşmak zorundayım ve paylaştım da! Detaylar ortada, olumlu görüşler ve çekinceler açık! Siz ne düşünüyorsunuz, paylaşın tartışmaya devam edelim...

Yiğit Bulut
(Habertürk, 22.07.2010)