30 Mayıs 2010 Pazar

[Yassıada'nın karakutusu açılıyor - 4] Menderes aleyhine kullanılan şaşırtıcı belgeler


Başbakanlık'ın araştırmacıların hizmetine sunduğu Yassıada arşivinde ilk araştırmayı yapan Zaman, tarihî belgeleri yayınlamayı sürdürüyor. Menderes'in 6-7 Eylül savunması●Belgeleri görmek için tıklayın
Adnan Menderes ve Demokrat Parti mensupları Yassıada'da 14 ayrı davadan yargılandı. Üç idam, 12 müebbet ve yüzlerce ağır hapis cezası çıktı. 11 ay süren duruşmalarda şaşırtıcı suçlamalar yöneltildi.

Halk, Eyüp'e yapılan hizmetler sebebiyle Başbakan Adnan Menderes'e yüzlerce teşekkür telgrafı gönderdi. Bunlar bile Menderes'in Yassıada'daki dava dosyalarında yer aldı.

Bunlara ilişkin deliller de mahkeme dosyalarına girdi. Duruşma heyetinin değerlendirmeye aldığı suç delilleri arasında ülke genelinde camilere yapılan yardımların listesinden Kur'an-ı Kerim basımına, Eyüpsultan'a yapılan hizmetlerden vatandaşın teşekkür telgraflarına kadar birçok 'belge' bulunuyor. Görevi kötüye kullanma davasının 22. dosyasında Kur'an-ı Kerim sayfası bile var. 1960'ların başında Almanya'ya Kur'an-ı Kerim baskı makinesi siparişi verilmişti. Amaç kaliteli ve hızlı baskı yapan bir makineyi ülkeye kazandırmaktı.
İslam coğrafyasına yapılacak Kur'an-ı Kerim ihracatıyla yeni bir döviz kaynağı oluşturulması da planlanıyordu. Devlet Bakanı İzzet Akçal gerekli talimatları Diyanet'e vermişti. Makinelerin haziran ayında gelmesi ve temmuz ayında ilk baskısının başlaması düşünülmüştü. Gönderilen prova baskılar da beğenilmişti. Mayıs ayı sonunda darbe olunca plan uygulanamadı. Ancak bu girişim Yassıada Mahkemeleri'nde aleyhte kullanıldı. Menderes'i idama götüren suçlamalardan biri oldu. Prova baskısı yapılan Kur'an sayfalarından bazıları da mahkeme evrakları arasına delil olarak kaydedildi. Görevi kötüye kullanma davasının 22. dosyası Kur'an-ı Kerim baskısını konu alıyor.

Eyüp'teki 147 eseri Menderes restore ettirdi. Eyüpsultan'ın Mekke-Medine gibi uğrak bir yer olmasını istiyordu. Ancak bu düşüncesi Yassıada'da aleyhine delil olarak kullanıldı.

Menderes'e vatandaşlar tarafından gönderilen mektupların büyük bölümünün konusu Eyüpsultan'la ilgili yapılan düzenlemelerden duyulan memnuniyet. Eyüp'teki 147 eserin onarımı için bir proje başlatan Menderes, Eyüpsultan'ı Mekke-Medine benzeri bir uğrak yeri haline getirmeyi hedefliyordu. Eyüpsultan'da 1959 yılında yaptığı 10 sayfalık konuşmada bu niyetinden bahsetmişti. Bu konuşma, 'dini istismar' gerekçesiyle Yassıada'da aleyhine delil olarak kullanıldı. Menderes'in Eyüp'teki konuşmasının özellikle son paragrafının altı çizilmiş: "Eyüp'ün ezan ve tekbir sesleri ile ihtizaz eden semasına doğru uzanan minareler ve birbirini kovalayan küçüklü büyüklü bu kubbeler manzumesini, aynı zamanda bir sanat meşheri olarak kıymetlendirmemiz ve turistik gayelere uygun tarzda düzenlememiz; İstanbul şehri için ölçüsüz bir kazanç olacağı gibi dünyada misli bulunmayan bir açık hava sanat ve kültür merkezi tertiplenmiş olacaktır." Eyüpsultan'la ilgili yapılan hizmetlerden memnun kalan vatandaşların çektiği telgraflar da Yassıada belgeleri arasından çıktı. Bir telgrafta şunlar yazılı: "Nuri Ziya menbalarından biri olan Eyüpsultan Camii'nin manevi ihtişamı kuvvetli iman ve kararlı iradenizle bugün madde durumunda tam ifadesini bulmuştur. Bu akşamki hazırlık, mabedin bu ihtişamına ve gönlünüzün hudutsuz zenginliğine layıktır..."

Kur'an-ı Kerim basmak için Diyanet, Almanya'ya bir matbaa sipariş etti. Prova baskı beğenildi. Bu girişim, darbeden sonra Menderes aleyhine kullanıldı. Kur'an sayfaları dava dosyasına girdi.

Mahkeme dosyaları arasında en fazla yer kaplayan bölümlerden biri cami yardımlarıyla ilgili olan klasörler. Türkiye'nin bütün mezra, köy, mahalle, belde, ilçe ve ilinde hangi camiye ne kadar yardım yapıldığının çetelesi tek tek tutulmuş. 'Görevi kötüye kullanma davası' kapsamında aleyhte deliller kategorisinde değerlendirilen cami yardımlarına ait belge adedi 500'ü geçiyor. 1953 yılında yeni cami inşaatı ve cami onarımları için Hazine'den kaynak aktarımına imkanı veren bir düzenleme yapılmıştı. Her yıl ne kadar kaynak aktarıldığı, 'görevi kötüye kullanma davası'nın ilk maddesinde yer aldı. Soruşturma dosyasının birinci maddesinde DP'nin son yedi yıllık iktidarı döneminde camilere 57 milyon 600 bin lira ödendiği tespitine yer veriliyor.
Menderes'in 6-7 Eylül savunması: İddianız Yunan mahkemesine dayanıyor
Bugün 6-7 Eylül olaylarının 51. yıldönümü. 6 Eylül 1955'te Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldığı şeklinde yayılan bir uydurma haber sonrası 9 saat boyunca İstanbul ve İzmir'de şiddet olayları yaşandı. Kiliseler ve yabancılara ait işyerleri yağmalandı. Hem Rum hem de Ermeni vatandaşlardan ölenler oldu. 27 Mayıs'ın ardından kurulan Yassıada Mahkemeleri'nde bu olaylar da dava konusu oldu. Yunan mahkemelerinin sorumlu tuttuğu DP hükümetine; 5 yıl sonra benzer suçlamalar yapıldı. Menderes'in 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili kendi el yazısıyla yazdığı savunma 18 Kasım 1960'a ait. Adalet Divanı Yüksek Başkanlığı'na verilen yazıda Menderes, Yassıada Mahkemesi'ni Yunan mahkemeleri gibi davranmakla eleştiriyor ve şunları dile getiriyor: "6-7 Eylül hadiselerini bizlerin çıkardığımıza ait ileri sürülen iddiaların tek mesnedi Yunan mahkemesinin hükmünden mi ibarettir, bilemiyoruz? Yunan mahkemelerinin kararı hangi delillerle bu neticeye varmış bulunuyor, keza meçhulümüz. Bu muhakemenin mürettep ve muallel olduğuna dair birçok delil mevcuttur. Bir kere Yunan milli menfaatleri bakımından 6-7 Eylül hadiselerinin memleketimize atf ve isnadı fevkalade bir ehemmiyeti haizdi. Yunan mahkemesinin kararının tam menti elimizde yok ki müdafaamızı yapabilelim." Menderes'in avukatı Talat Asal ise verdiği yazılı savunmada Mahkeme Başsavcısı Altay Egesel için "Delilsizlikten bunalan savcı" tabirini kullanıyor.
Mahkeme Başkanı: Susmazsanız sustururum
Yassıada duruşmalarında Mahkeme Başkanı Salim Başol'un azarlayıcı tutumu dönemin tanıkları tarafından en fazla şikayet edilen konular arasında. "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor." sözüyle tarihe geçen Başol, hemen her sanığa aşağılayıcı sözler sarf etmiş. Tutanaklara göre Başol'un bu tavrına zaman zaman siyasiler de tepki göstermiş. Bunlardan biri Tevfik İleri. Tevfik İleri, "Burada kolaylıkla başımıza oynanıyor. Oynansın, helal olsun, peşinde değiliz. Fakat şeref ve namusumuzla oynanmasın. Tahkikat komisyonunun sorgusuna çağrıldığı için ailelerin nasıl telaş ettiğinden bahsedildi. Ya 13 buçuk aydan beri bizim kan kusan çocuklarımız?" diyor. Maliye Bakanı Hasan Polatkan da kendisine bir türlü söz vermeyen Mahkeme Başkanı'na, "İdam istenilen bir davada kendimi müdafaa etmeyeyim mi?" diye soruyor. Yassıada duruşmalarında Başol'un kullandığı ifadelerden bazıları şöyle:
Yapmazsan yapma. Gelmiş buraya tomarlarca müdafaa yapıyor. (Bakan Hadi Hüsman'a)
Yapamazsan ne yapalım? Yapan yapar.
(Fatin Rüştü Zorlu'ya)
Daima böyle lüzumsuz şeyler söylersiniz zaten. (Menderes'in avukatı Burhan Apaydın'a)
Bu söylediğiniz sözler yersiz. Sizin tahsiliniz ne? (Milletvekili Kadir Kocaeli'ne)
Manasını anlamadığın cümleleri sarf etmenden belli. (Milletvekili Kadir Kocaeli'ne)
Sizi susturmak için başka ne yapmalı? (Adnan Menderes'in avukatı Talat Asal'a)
Siz doğru söylemiyorsunuz. (Şahitlere)
Kâfi. Susmazsanız sustururum.
(Bakan Zeki Eratman'a)
Oturun yerinize. (Bakan Zeki Eratman'a)
Eğer ben kesin deyince kesmezseniz kestirmesini bilirim. (Adnan Menderes'e)
Bunları bırakın, zorlamayın kendinizi.
(Adnan Menderes'e)
Öyle değil, öyle değil, öyle değil. Otur yerine!
(Milletvekili Hüseyin Fırat'a)
Sen yalancı şahide benziyorsun. Anlat bakalım neymiş? (Bir şahide)
Öyle şey olmaz, kısa kes, az konuş! (Bakan Hasan Polatkan'a)
Yapma, okundu, anlamadınız mı?
(Adnan Menderes'e)
Lüzumsuz laflar bunlar, buyurun hadi. (Milletvekili Rüknettin Nasuhioğlu müdafiine)
Bizim burada boş laf dinleyecek vaktimiz yok başka. (Adnan Menderes'e)
Kendi çiftliğinizin ve kendi maaşınızın peşinden koşmayı bilirsiniz. (Adnan Menderes'e)
Sizi on beş dakikadan fazla dinleyemeyiz.
(Bakan Hasan Polatkan'a)
Ben ömrümde yalan söylemedim demek müdafaa değildir. Bunlar asılsız sözlerdir.
(Bakan Hamdi Ongun'a)
Lütfi Kırdar'ın kalp krizi geçirdiği an
İstanbul Taksim'de meşhur kongre merkezine adını veren Lütfi Kırdar, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı idi. Yaşı 71'e dayanmıştı ve kalbi son zamanlarda tekliyordu. 'İstanbul ve Ankara Olayları Davası'nın 5. oturum 3. celsesinden önce hakime, uzun konuşmasının nedenini anlatırken 'Bu kadar geniş izahatta bulunuyorum, bir daha gelir miyim, gelemez miyim.' diyordu. Söz sırası kendisine geldiğinde Mahkeme Başkanı Salim Başol'a kalbindeki rahatsızlığı iletti. Makamında çalışırken tarafsız davrandığını söylese de Başol inanmadı. Kırdar'ın sözü yine kesildi: "Mümkün mü tarafsız olmak? Hem Demokrat Parti kabinesinde yer alıp hem de tarafsız çalışmak mümkün mü, müdafaası kabil mi!?"
Başol, ısrarla Lütfi Kırdar'ın CHP'yi bırakmasına getiriyordu sözü. Kalbi bu kadar yüklenmeyi kaldıramadı. Mahkeme tutanaklarına göre Başol'la Kırdar'ın son diyaloğu şöyle:
Başol: Demokrat Parti'ye geçiş?
Kırdar: 1954'te biraz İstanbul'un imarı ile çok meşgul olmuştum. O gün İstanbul'daki vali ve belediye reisi ile gazete ile mücadele yaptım; fakat matbuatla mücadeleden bir netice alamıyordum. 1954'te bana yine geldiler.
Başol: Kim?
Kırdar: Demokrat Parti... Müsaade ederseniz biraz oturayım... (Yere yığıldı)
(Sanık Lütfi Kırdar kriz geçirdiğinden sözlerini tamamlayamadı ve salondan çıkarıldı)
Başol: Celseye on dakika ara veriyorum.

09 Eylül 2006, Cumartesi