30 Mayıs 2010 Pazar

[Yassıada'nın karakutusu açılıyor - 2] İktidara geldiği gün Menderes'i dinlemek için özel birim kurmuşlar

Yassıada belgeleri, Türkiye'nin telekulakla 56 yıl önce tanıştığını ortaya çıkardı. DP iktidara gelince Menderes'i dinlemek için PTT bünyesinde özel birim kurulmuş.
Başbakanlık'ın kamuya açtığı Yassıada belgeleri, Türkiye'nin demokrasiye geçtiği gün telekulakla tanıştığını ortaya koyuyor. 1950 yılında Demokrat Parti (DP) işbaşına gelir gelmez PTT içinde özel bir dinleme birimi oluşturulmuş. Kime bağlı çalıştığı konusunda bilgi verilmeyen birim, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların konuşmalarını 'temin etmiş'. Kayıtların bir bölümü 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından talep üzerine mahkemeye gönderilmiş.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Yassıada'nın duruşma tutanaklarını ve yazışmaları araştırmacılara açtı. Arşivler üzerindeki ilk araştırmayı yapan Zaman, resmî tarihi değiştirebilecek nitelikteki belgeleri yayınlamayı sürdürüyor. 3 bin 200 klasörden oluşan arşivdeki en önemli belgelerden biri telekulakla ilgili. Yassıada'daki Soruşturma Kurulu, Ankara Telefon Müdürlüğü'ne bir yazı yazarak, cumhurbaşkanı ve başbakan başta olmak üzere birçok bakan ve milletvekilinin telefon görüşmeleri hakkında bilgi ister. Cevabî yazısında mahkemenin talebini yerine getiren PTT, 29 Nisan-3 Mayıs 1959 tarihleri arasında dinlemesi yapılan telefonlardan kimlerle ve ne kadar konuşulduğuna dair bir listeyi de teslim etmiş.
PTT'nin 15 Aralık 1960 tarihinde Soruşturma Kurulu'na gönderdiği cevabi yazıda şu ifadeler yer alıyor: "Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden bir müddet sonra hususi bir pozisyon tefrik ettirilmiş ve cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların konuşmaları grup şef ve yardımcıları tarafından temin edilmiştir... Bahis konusu konuşmaları temin eden ve konuşmaların aksaksız olarak devam etmesi için arada sırada araya girerek dinlemede bulunan grup şef ve yardımcılarının ad ve soyadları ikinci listede sunulmuştur." PTT, 29 Nisan-3 Mayıs 1959 tarihleri arasında dinleme yaptığı telefonlarla ilgili bir listeyi de mahkemeye teslim etmiş.
Menderes de CHP'yi dinletmiş
Başbakan Menderes, bir yandan dinlenirken diğer yandan da CHP'yi takip ettirmiş. Menderes, buna gerekçe olarak ülkedeki önlenemeyen olayların bu partiden kaynaklanmasını gösteriyordu. Kayıtların en çok dikkat çekeni eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'e ait. Ankara Milletvekili Ecevit, CHP lideri İsmet İnönü'nün gözdelerinden biriydi. Telefon konuşmalarında Hıncal Uluç, Mehmet Ali Kışlalı ve Turhan Dilligil'in sokaktaki olaylara karıştığından bahsediliyor. Dinleme kayıtlarından bazıları şöyle:
Bülent Ecevit (25 Mayıs 1960'da İzmir'de bulunduğu sırada) mecliste meydana gelen kavgayla ilgili Ferit Melen'den bilgi alıyor.
M: Ben Ferit, şimdi geldik meclisten
E: Haber rica ediyorum
M: Mecliste celse açıldı, Turhan Feyzioğlu çıktı güzel bir konuşma yaptı. Ötekiler de cevap verdiler. Ara yerde Kasım söz istedi, Bölükbaşı söz istedi. Söz verilmeyince Kasım fırladı kürsüye bu sefer de onun üzerine yürüdüler. Sıra kapakları havada uçuştu. Yarım saat süren büyük bir muhabere cereyan etti. İki taraftan 20 kadar yaralı var.
E: Bizden kimler var efendim?
M: Müvit Yaycıoğlu, Selim Soley, Turgut Göle...
E: ................... (anlaşılmıyor)
M: Efendim sıra kapağı kalmadı. İki taraf sıra kapakları ile birbirine hücum etti. Polisleri içeri soktular. 20 Haziran'a kadar meclis tatil edildi. Bunun üzerine bizim Esat Mahmut konuştu. Dedi ki; "Hadiseler cereyan ediyor, meclis nasıl bırakır seçime gider?"
E: Seçime mi gider?
M: Tatile gider. Ölen gençlerin cesetlerinin üzerine basıp bayram edeceksiniz, şeklinde ağır bir konuşma yaptı. Karşı taraftan da İzzet Akçal, hükümet olarak esasen biz hür seçime taraftarız DP bir seçim istemektedir, dedi. O takdirle kabul edildi.
E: Ha gündeme alınacak.
M: Ama 20 Haziran'a kadar tatil etti tabi.
Ecevit-(İzzet Akçal olduğunu söyleyen bir arkadaşıyla konuşuyor-14 Haziran 1960)
A: Ecevit Bey, ben İzzet Akçal, Devlet Vekili nasılsınız?
E: Teşekkür ederim.
A: Ecevit Bey'ciğim, birkaç başıbozuk Atatürk Bulvarı'nda bir hareket yapmaya teşebbüs ettiler. Belki gördünüz. Bizi üzen şey büronuza mensup insanların da bunların arasında bulunması.
E: Kim mesela?
A: Doğan Bey filan nümayişçiler arasında bulunmuşlar.
E: Öyle mi?
A: Bundan fevakalede üzüntü duyduk.
E: Öyle mi, öyle mi Turan Bey
A: Bir daha böyle haraketlerin tekkürrür etmemesini rica edeceğim. Biliyorsunuz biz gazetecileri çok severiz. Ben bilhassa kendilerine karşı hususi bir sevgi duyarım. Devlet otoritesinin bu şekilde sarsılmasına müsaade edemeyiz.
E: Söyleyeyim efendim kendisine
A: Onu rica edecektim.
E: Takip için göndermiştik, bir daha
A: Vakıa Yeni Gün'ün de bazı muhabirleri vardı. Onlar hakkında da kanuni muamele yapmaya mecbur kaldık.
E: Yeni Gün'ün mü?
A: Evet
E: Yeni Gün kapandı zannediyorum.
A: Kapanmış olmakla beraber Yeni Gün'de çalışan bazı çocuklar Mehmet Ali Kışlalı ve Can mı idi, neydi çocuğun, onları tevkif etmek zorunda kaldık. Bir daha böyle bir şey olursa maalesef Turan Bey'i de içeri atmak mecburiyetindeyim. Bilmem izah edebildim mi?
E: Evet.
A: Kendileri köşeye çekiliyorlar, gençleri tahrik ediyorlar. Buna mani olacağım. Asrın dahisi Başvekilimiz bu hususta kati talimat vermiştir.
E: Evet beyefendi Vallahi iyi olur. Huzursuzluk duyuyoruz. (Aralarında şakalaştıkları için gülüşmeler)
E: Bizim Mehmet Ali Kışlalı ile Hıncal Uluç mu idi ne idi?
A: Yok canım
E: Götürmüşler yahu çocukları
A: Yok canım
E: Götürmüşler tabi yahu
A: Doğan'ı sen mi gördün orada
E: Ben gördüm.
A: Doğan orada karşıda duruyordu.
E: Hayır bizim serseri de girer de
A: Yahu bu çocukları ne yapsak sendikacılar, cemiyetler uğraşmaz mı bu işlerle?
E: Örfi, işte götürmüşler
A: Kim bu işlerin patronu?
E: Turhan Dilligil
A: Ne Turhan Dilligil canım. Sizin kaç tane cemiyetiniz var yahu.
E: Yahu Turhan Dilligil cemiyetin Genel Sekreteri. Bunu Turhan Dilligil halleder.
A: Sen telefon et de söyle. Seni daha iyi tanır. (gülüşmeler)
E: Sen İzzet Akçal olarak telefon et gene.
Tahkikat Komisyonu'nun açıklanamayan raporları
DP, ülkedeki eylemlerin kaynağını bulmak için Meclis'te bir tahkikat komisyonu kurdu. Komisyon ilk iş olarak CHP'yi takip etti. CHP'li vekillerin olayların organizasyonunu üstlendiğini tespit eden komisyon çalışmalarını tamamlayamadan darbe oldu. İşte kamuoyuna ilk kez yansıyacak raporlardan bazıları:
20 No'lu karar: Olaylarda öncü rol oynayan üniversite talebelerinden Osman Dağlıoğlu CHP ile ilişki içinde.
Komisyonun 25 Mayıs 1960'ta dinlediği Mehmet Erözer isimli bir şahsın sözleri: İstanbul Beyazıt Meydanı'ndaki talebeleri Halk Partisi'nin faal azalarından bir bayan sevk ve idare etmektedir.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un evrakları arasından çıkan N.Yersel'e ait bir istihbarat yazısı: "25 Mayıs'ta Kızılay'da toplanan kalabalığa CHP milletvekillerinden Selim Soley konuşma yaptı; Meclis'te çıkan kavgada güçlü oldukları için DP'lilere karşı galebe geldiklerinden söz etti."
Necip Fazıl, Maraş'tan milletvekili olmak için Menderes'e mektup yazmış
Yassıada arşivinde Adnan Menderes'in kasasından çıkan belgeler de var. Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek'in mektupları da belgeler arasında bulunuyor. Kısakürek, mektupları Osmanlıca olarak kaleme almış. En çarpıcı olanı Menderes'e 'vekiliniz olayım' öne-risinde bulunduğu mektup. CHP'nin muhalefetinden bunalan Menderes'e 'İsmet İnönü ile başa çıkması için yardımcı olmayı' teklif etmiş. Vekil yapılması halinde Meclis'te "Demokrat Parti'nin ateş topu" olacağını belirten Kısakürek, şu ifadeleri kullanıyor: "Seçimlere gidilirse bu azim hamlede benim rolüm düşünülmeyecek midir? Neşriyat ve fiilî konuşma yolu ile bütün Anadolu'yu fethetmek benim için iş midir? Bugün sizi ciddiyetle ve samimiyetle seven Türk milletinin bu duygusunda acaba benim tesir ve telkin hissem ne kadardır? Ve ne kadar olabilir? Memleketim olan Maraş'tan listenizde müstakil olarak mebus çıkacak olursam muhalefetin suratında partinizi angaje etmeksizin tokatların en tesirlisi bulundurulmuş olmaz mı?"
Ünlü şair, 'Efendim' diye başladığı mektubunda ince bir üslup kullanmış. Mektupta şu ifadeler yer alıyor:
"İhya ettiğiniz ve servet sahibi kıldığınız insancıklar bugün kuyunuzu kazmaya bakarken, beni en hasis şartlar altında sizin için nefsini fedadan ve mevcut sanat ve fikir şahsiyetinin olanca prestij ve tesirinizi kefenize atmaktan çekinmemiş olan ferdim. Nihayet feda olmuş bulunuyorum. Muhtemel hayat bakiyemin çok üstünde bir müddetle hapse mahkumum. 18 Mart'ta girmem icap eden hapse sokulduğum an ertesi güne çıkabileceğimi sanmıyordum, bu bir gerçektir. Kaderime teslimim.
Bugüne kadar bana, alet ve madde bakımından haysiyetli bir (organ) imkanın binde biri dahi gösterilmedi. Hep hazırdan hareket edip maya tutturmaya çalıştığım teşebbüsler en büyük manevi kıymetleri devşirdiği halde hiçbir maddi desteğe kavuşturulmadı. Temellendirilmedi.
Seçimlere gidilirse bu azim hamlede benim rolüm düşünülmeyecek midir? Neşriyat ve fiili konuşma yolu ile bütün Anadolu'yu fethetmek benim için iş midir? Bugün sizi ciddiyetle ve samimiyetle seven Türk milletinin bu duygusunda acaba benim tesir ve telkin hissem ne kadardır? Ve ne kadar olabilir?
Memleketim olan Maraş'tan listenizde müstakil olarak mebus çıkacak olursam Meclis'te cephenizin en ateşli hitabet merkezi kurulmuş ve muhalefetin suratında partinizi angaje etmeksizin tokatların en tesirlisi bulundurulmuş olmaz mı?
Daha çıkmamı intaç edecek bir seyirci mevkiinde kalmayı mı tercih ediyorsunuz? Basın affı olmayacaksa bana hastaneden verilecek altı aylık bir tecil ve peşinden arz ettiğim şartlar çerçevesinde günlük bir gazete, harika çapında bir faide getirmez mi?
Bütün vatan yükünü çeken omuzlarınıza lütfen bu fedai dostunuzun tek dirhemlik yükünü de bir an için alınız. Ve sonunda tek dirhemin sizden kaç ton yük hafifleteceğini görünüz. Hayati suallerimin cevabını, biricik vasıtam, rehberim ve muinim Tevfik İleri ile bekliyorum. Ellerinizden öperim."
Sahte ağlayıcılar gibi vicdan kiracısı olarak para almadım
Yassıada'daki dava konularından biri "Örtülü Ödenek" meselesiydi. Uygunsuz para dağıtıldığı iddiasıyla Menderes sanık sandalyesine oturtulmuştu. İddialardan biri Necip Fazıl'a örtülü ödenekten para aktarılmasıydı. Hitabeti ve kalemi güçlü olan Necip Fazıl, Yassıada Mahkemesi'nin başkanı Salim Başol'la ilginç bir diyaloğa girdi. Şahit olarak çağrılan Kısakürek'le Başol arasındaki konuşma şöyle gelişti:
Başkan: Ne iş yapıyorsunuz?
Kısakürek: Bir şey yapmıyorum.
Başkan: Evvelce Büyük Doğu'yu çıkarıyordunuz, başka bir şey çıkarıyor muydunuz?
Kısakürek: Hayır.
Başkan: Sanıkları tanıyor musunuz, akrabalık ve saire suretiyle şahitliğe mani bir haliniz var mı?
Kısakürek: Hayır.
Başkan: Örtülü ödenekten size muazzam yardım yapılmış, gerçi ceste ceste almıştınız. Hangi hizmete mukabil aldınız?
Kısakürek: Benim mevzu'uma talluk eden maddi ve manevi bütün faktörleri gösteren hususları not aldım. İzin verirseniz notlarıma bakayım gayet mücmel ve her şeyi belli edecek şekilde bir nottur.
Başkan: Bakın.
Kısakürek: Evet, ben örtülü ödenekten para aldım. Ne aldığımdan ziyade neden ne yüzden aldığım mühimdir. Ben örtülü ödenekten methiyeci, kasideci, Eski Roma cenazelerinde sahte ağlayıcıları gibi vicdan kiracısı olarak para almadım. Ve bunlardan hiçbirisini yapmadım. 1943'ten 1960'a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana süründürülen mukaddesatçı, milliyetçi, Anadolucu, ahlâkçı bir idealin himayesi yolunda para aldım ve bunu bir fikir hakkında en tabii........
Başkan: Bu notları yazmışsınız, okuyorsunuz, burada not olarak kelimesi kelimesine okuyamazsınız öyle olmaz. Ara sıra oraya bakarsanız...
Başkan: Keza, A, B şeklinde yazmış olduğunuz yazılar çıktı, bu yazılar burada okundu.
Kısakürek: Bunlar safha safhadır.
Başkan: Bu yazılardan dolayı birçok çekler almışsınız. Yazı yazmak bu şekilde olmaz.
Kısakürek: Benim 8 seneyi bulan, devre devre aldığım paralar vardır. Bu kemiyetten ziyade keyfiyet meselesidir. Bu yazıları niçin yazmış olduğumu söyleyeyim.
Adnan Menderes ile ilk temasım 1951 senesinde İzmir'de verdiği bir beyanla başlar. Çünkü ben o zaman da muhaliftim. Zatı aliniz bana bir dava dolayısıyla 15 dakikada beraat kararı verdiniz. Adaletin ulvi simasını ben o zaman sizde gördüm. Şimdi muayyen maksadı takip eden...
Başkan: Malum beyanından bahsettiniz, bu ne idi?
Kısakürek: Bu İzmir'de müslümanlara karşı olan beyanı idi. O zaman ümidimizin mihrakı olarak gözümüzü Adnan Menderes'i getirdik.
Başkan: Bundan din istismarcılığı çıkıyor. Zaten hakkındaki iddialardan birisi de bu.
Kısakürek: Samimi bir adam istismarcı olamaz. Samimi olan her şeye istismardır demek mümkündür. Malumu aliniz Adnan Bey o zaman kendisini bir ümit olarak gösterdi ve biz kendisinde böyle bir hedef gördük. İlk temasım 1952 senesinde oldu. Ankara'ya giderek. Evvela Tevfik İleri ile temas ettim. Tavassut eden başta, ortada, sonda fikir arkadaşlığını kayıp ettiğim ve çok yakınlık hissettiğim Tevfik İleri'dir. Temas ettim ve 1952'de günlük Büyük Doğu'yu kurdum. Bana edilen yardımlar üç safha arz eder. Biri; 1952 başından sonuna kadar çıkan ilk Büyük Doğu gazetesi devri, 1956'daki günlük gazete devresi ve ondan sonra hiçbir organım olmadan 1959'a kadar bana verilen peşin paralar halindeki yardımlar...
Başkan: Cem'an ne kadar oluyor tahminen?
Kısakürek: 140 bin lira civarında.
Başkan: 147 bin lira yazıyor.
Kısakürek: Olabilir. 1952'de bana Osmanlı Bankası vasıtasıyla 30 bin liralık bir kredi açtılar. Bu krediyi ben alacağım resmi ilanlar ve temin edceğim satış kârıyla ödeyecektim.
Başkan: Sizden fazla alan gazeteci var mı, biliyor musunuz?
Kısakürek: Onu bilmem muhterem reisim. Şunu bilirim ki, ilk Türk gazetesi olan Takvim-i Vekayi'den bugüne kadar fikre müstenit bir tek gazete mevcut değildir ki, şu veya bu şekilde hükümetten yardım görmesin.
Başkan: Üniversite gençliği ki, süt gibi tertemizdir. Onlar sizin yazış istikametinizi beğenmiyorlar. Gerici buluyorlar. Zaman zaman protesto etmişlerdir.
Kısakürek: Üniversite gençliğinin bana gerici diyen kısmı, sesi fazla duyulan ve önde görünen kısmı. Üniversite gençliğinden onbinlerce gencin benim idealime bağlı olduğunu fakat sesini yükseltemediğini yakinen bilenlerdenim...
Başkan: İdealiniz nedir? Formüle edin.
Kısakürek: İdealimi arzedeyim: Garbın bütün müsbet bilgilerini rönesans anlayışı içinde olmak ve şarkın ruhunu aynen muhafaza etmek, bu inanca sahip etmek ve din aslına sahip etmek, bütün hakikat ve gerçeği idrak etmek, dinin paklığını ve saffetini, asaletini garbın büyük kafasında tekamül ettirmek ve bu ruha tatbik etmektir

09 Eylül 2006, Cumartesi