3 Mayıs 2009 Pazar

Vietnam Savaşı


Vietnam
Savaşı denen ve 1965'de başlayıp 1973 yılı
başlarına kadar sekiz yıl devam eden, Amerika'nın
Kuzey Vietnam'la mücadelesi, Amerikan tarihi bakımından
olduğu kadar, savaş sonrası milletlerarası
münasebetlerin gelişmesi açısından son
derece enteresan ve mühim bir hadise teşkil eder.

      
Vietnam savaşı, bir süper-devlet'in, 17 milyonluk bir
küçücük ülkede bataklığa nasıl
saplandığının da bir hikayesidir. Bu, aynı
zamanda, ağır tabiat şartlarından iyi yararlanan
bir gerilla taktiğinin, en mükemmel konvansiyonel silahlar
karşısındaki zaferinin de bir ifadesidir.

      
Nihayet, 1861-1865'den beri, yani son yüz yıl içerisinde
ilk defa, Amerikan halkı, manasız ve amaçsız
bulduğu bu savaş dolayısıyla federal hükümete
karşı başkaldırmıştır. Amerika'nın
Vietnam'a bulaşması birdenbire olmamış, yavaş
yavaş gelişen bir politikanın neticesi olarak ortaya
çıkmıştır.

      
1954 Temmuzundaki Cenevre anlaşmaları ile Laos, Kamboçya,
Kuzey ve Güney Vietnam bağımsız devletler
olmuşlardı. Yalnız, 17'nci enlemin kuzeyinde bulunan
Kuzey Vietnam'da Ho Chi Minh liderliğinde bir komünist
rejim bulunuyordu. Bu rejimin daha kuzeyinde ise Çin gibi bir
komünist dev vardı. Onun da kuzeyinde, Sovyet Rusya gibi
bir komünist süper-devlet bulunmaktaydı. Meseleye bu
açıdan bakınca, Kuzey Vietnam Asya'daki büyük
komünist blokun bir ileri ucu, bir ileri karakolu idi ve bu hali
ile de bütün Hindiçini kıtası için
muhtemel bir tehdit ve tehlike idi.

      
Bu sebeple Amerika, 1954'den sonra Vietnam'da ve genel olarak
Hindiçini'de Fransa'nın yerine geçti ve Asya
komünist bloku ile SEATO üyelerinin meydana getirdiği
anti-komünist güney-doğu Asya arasında bir tampon
teşkil eden Güney Vietnam ile yakından ilgilenmeye
başladı.

       Güney
Vietnam'da 23 Ekim 1955'de yapılan bir referandumda İmparator
Bao Dai düşürüldü ve Vietnam'ın başına
Ngo Dinh Diem geçti. Koyu bir komünist aleyhtarı
olan Diem'i Amerika hemen 26 Ekimde tanıdı ve Diem de ilk
günden itibaren Amerika'ya dayanma yoluna gitti. Diem 8-10 Mayıs
1957'de Amerika'yı ziyaret etti ve yayınlanan ortak
demeçte, Çin'in de adı zikredilerek, bölgede
komünizmin yıkıcı faaliyetlerini gittikçe
arttırmakta olduğuna dikkat çekildi.

      
Diğer taraftan, 1954 Cenevre anlaşmalarına göre,
Kuzey ve Güney Vietnam seçimler yoluyla
birleştirilecekti. Seçimler 1956 yılında
yapılacaktı. O zamanki genel kanaat odur ki, eğer 1956
yılında seçimler yapılmış olsaydı,
Ho Chi Minh Güney Vietnam'da da seçimleri kazanabilirdi.
Bunu bildiği içindir ki, Güney Vietnam diktatörü,
Katolik ve anti-komünist Diem bu seçimlere yanaşmadı.
Amerika da Diem'i destekledi. Ho Chi Minh 1957 yılına kadar
bekledi. Diem'in seçime yanaşmadığını
görünce, Diem hükümetini devirmek için,
Güney Vietnam'daki Viet Cong vasıtasıyla yoğun
terörist faaliyetlerine ve gerilla mücadelelerine girişti.


       Viet Cong'un Güney
Vietnam'da yarattığı huzursuzluk o derece ciddi bir
hal aldı ki, Başkan Eisenhower 4 Nisan 1959'da yaptığı
bir konuşmada, 12 milyon nüfuslu Güney Vietnam'ın
komünist kontrolü altına düşmesinin, 150
milyonluk bir bölgeyi tehlikeye sokacağını,
Amerika için ve "hürriyet için" yıkıcı
bir gelişmeyi başlatacağını, bundan dolayı
Amerika'nın güvenliği ve milli menfaatleri için
Güney Vietnam'a ekonomik ve askeri yardımın yapılması
gerektiğini söylüyordu. Amerika'nın Vietnam'a
bulaşması böyle başladı.

      
Başkan Eisenhower 1960 Kasımında görevden
ayrıldığında ve Kennedy Başkanlık
seçimlerini kazandığında, Amerika'nın
Güney Vietnam'da 1000 "askeri danışman"ı
bulunuyordu. Başkan Kennedy 22 Kasım 1963 günü
öldürüldüğünde ise, bu danışmanların
sayısı 17.000 olacaktır. Bu arada 70 danışman
da öldürülmüştü. Amerika ilk kayıpları
vermeye başlamıştı.

      
Amerika'nın yeni Başkanı John F. Kennedy 20 Ocak
1961'de görevine resmen başladığı zaman Viet
Cong'un faaliyetleri ile Güney Vietnam'da durum daha da
kötüleşmişti. Bu sebeple Kennedy, Başkan
Yardımcısı Lyndon B. Johnson'ı, durumu yerinde
incelemek üzere; 1961 Mayısında Güney Vietnam'a
gönderdi. Johnson ve Diem arasında yapılan görüşmeler
sonunda, 13 Mayıs 1961'de yayınlanan ortak bildiride, Güney
Vietnam'da mevcut olan gerilla savaşı ve "Komünist
İmparatorluğu'nun" "Hür Vietnam"a
yaptığı baskı karşısında alınması
gereken tedbirler 8 madde halinde belirtiliyordu ki, bu tedbirler
arasında Amerika'nın askeri yardımı ile uzman
yani danışman yardımı başta geliyordu.


       Bu durum karşısında
Kennedy iki baskı arasında kalmıştır.
Askerlere göre Güney Vietnam'a Amerikan askeri
gönderilmeliydi. Dışişleri Bakanlığı
ise, bunun tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini ve
Amerika'yı Vietnam'da Fransa'nın durumuna düşürebileceği
görüşünü ileri sürdü. Başkan
Kennedy bu iki görüşün arasında yer aldı
ve Güney Vietnam'daki Amerikan askeri danışmanlarının
sayısını arttırdı.

      
1963 Kasımında bir suikaste kurban gittiğinde,
danışmanların sayısı 17.000'i bulmuştu.
Fakat bu meseleye çare olmadı. Öte yandan, Güney
Vietnam'da Diem'in diktatörlüğü her geçen
gün halk için çekilmez hale gelmeye başlamıştı.
Bu sebeple, siyasi reformlar yapabilecek bir idareyi işbaşına
getirmek amacı ile ve Amerika'nın desteklediği bir
darbe ile, Diem 1963 Aralık ayında iktidardan düşürüldü
ve yerine General Duong Van Minh başkanlığında
bir Askeri İhtilal Konseyi geçti.

      
Kennedy'nin öldürülmesinden sonra, Anayasa gereği,
başkanlığa, Başkan Yardımcısı
Johnson geçti. Johnson'la beraber Amerika'nın Vietnam
politikası da yeni bir safhaya girdi. Daha doğrusu Amerika
Vietnam savaşına fiilen bulaştı. Zira, 2 Ağustos
1964 günü Tonkin Körfezinde Amerikan donanmasına
ait Maddox destroyeri Viet Minh (Kuzey Vietnam) gemilerinin
saldırısına uğradı. 4 Ağustos günü
bu saldırılar diğer Amerikan gemilerine de yöneldi.


       Amerikan donanması
bu saldırıları püskürtmekle ve iki Viet Minh
gemisini batırmakla beraber, hukuken Viet Minh Amerika'ya
saldırıda bulunmuş olmaktaydı. Bu sebeple, Başkan
Johnson 5 Ağustos'ta Kongre'ye gönderdiği mesajda,
komünizmin saldırılarına karşı
Amerika'nın kararlılığını göstermesini
ve bu saldırılara karşı koymada, asker kullanma
da dahil; Başkana yetki verilmesini istedi. Kongre ise, 10
Ağustosta aldığı ortak kararında, Başkana,
Amerikan silahlı kuvvetlerine karşı vuku bulacak her
türlü saldırıyı defetmek ve Amerika'nın
SEATO antlaşması çerçevesi içindeki
taahhütlerini yerine getirmek için, Amerikan askerlerinin
kullanılması da dahil, her türlü tedbiri alma
yetkisini verdi.

       Karar,
Senato'da 2'ye karşı 88 ve Temsilciler Meclisinde de sıfıra
karşı 416 oyla kabul edilmişti. Amerika'nın bu
kararlılığı, Viet Minh'in cesaretini kıracağı
yerde, güneydeki faaliyetlerini daha da arttırdı.
Bunun üzerine Başkan Johnson Kuzey Vietnam'ı müzakere
masasına oturtabilmek amacı ile 1965 Şubatından
itibaren Kuzey Vietnam'ı bombalatmaya başladı. Maksat,
Viet Minh gerillalarının gücünü kaynağında
yok etmekti. Bu sebeple askeri hedefler bombardıman ediliyordu.


       Bu bombardımanlar
üç yıl sürecektir. Fakat bombardımanlar
istenen neticeyi vermedi. Zira Ho Chi Minh, Amerika'nın havadan
yaptığı baskıya, karada kendi baskısını
arttırarak cevap verdi. Yani, Güney Vietnam'a sızmalar
ve gerilla faaliyetleri büsbütün arttı. Bu ise
Amerika'yı, Vietnam'ı Amerikan askeri ile savunmaya
sevketti. 1965 Mayısında Güney Vietnam'a 80.000 asker
gönderildi. Bu sayı giderek artacak ve 600 bine
yaklaşacaktır.

      
Vietnam'a asker gönderilmesi Amerika'nın kendi içinde
büyük çalkantıya sebep oldu. Zira Amerikan
askeri ölmeye başlayınca Amerikan kamu oyunda tepkiler
artmaya başladı. Büyük şehirlerde ve
bilhassa üniversitelerde Vietnam savaşına karşı
protesto gösterilerine girişti.

      
Gençlik Vietnam savaşının ve orada ölme
gereğinin sebebini anlayamıyordu. Vietnam savaşı,
Amerikan kamu oyu için sebebi anlaşılamayan manasız
ve amaçsız bir savaş haline gelmişti. O kadar
ki, Amerikan Kongresi de Başkan Johnson'ın aleyhine bir
tutum almaya ve Johnson'ın yanlış değerlendirme
ile kendilerini yanılttığını söylemeye
başladı. Amerika'nın Avrupalı müttefikleri
de Amerika'nın Vietnam macerasını tasvip etmediler.


       Batı ittifakı
Vietnam'da bir prestij yarası alırken, öte yandan
Amerika kendi müttefiklerine yeteri kadar danışmadan
bir maceraya girmişti ki, bu maceranın sonu Batı
Avrupa'yı da işin içine çekebilirdi. Bu
konuda en fazla tepki gösteren de Fransa oldu. Halbuki
Amerika'nın bu savaşı değerlendirmesindeki
faktörler şöyle idi. Amerika Güney-Doğu Asya
ile Pasifiği kendi milli menfaatlerinin ve güvenliğinin
hayati bir bölgesi olarak telakki ediyordu.

      
II. Dünya Savaşında Japonya ile çatışmaya
sürüklenmesinin sebebi de, Çin'i korumaktan ziyade,
Japonya'nın güneye sarkıp Güney-Doğu Asya ve
Pasifiği tehdit etmesiydi. Kuzey Vietnam'a da bu sefer Çin
açısından bakıyor ve Kuzey Vietnam'ı
Çin'in bir uzantısı olarak görüyordu.
Bilhassa Çin'in 1959 da Tibet'i işgali ve 1962'de de
Hindistan'a saldırması, 1964'de Çin'in kendi atom
bombasını yapması ve nihayet 1965'de Savunma Bakanı
Lin Piao'nun Güney-Doğu Asya'dan söz etmesi,
Amerika'nın bu konudaki endişelerini arttıran
gelişmeler olmuştur.

      
Bütün bunlardan başka, Vietnam'ın yüzlerce
yıl Çin hakimiyeti altında yaşamış
olmasını ve ayrıca, Çin Vietnam'a hakim olduğu
takdirde, bölgede yaşayan geniş Çin
azınlıklarını da harekete geçirebileceğini
de unutmamak gerekir. Bununla beraber, Başkan Johnson, bir
yandan Vietnam savaşında tırmanmaya giderken, öte
yandan da, çeşitli kanallardan barış için
teşebbüslerini de eksik etmedi. Bu teşebbüsler
1966-1967'de yoğunlaştı. Bu gelişmelerin neticesi
olarak 1968 Mayısında Paris'te Kuzey Vietnam ve Amerika
arasında barış görüşmeleri başladı
ve görüşmeler biraz ilerleyince de, Başkan
Johnson 31 Ekim 1968 tarihinden itibaren Vietnam'ın
bombardımanını durdurdu.

      
Bu arada Johnson, 31 Mart 1968'de yaptığı bir
konuşmada, Vietnam savaşı karşısında
Amerikalıları birlik ve bütünlüğe davet
etti ve bu birlik ve bütünlüğün korunması
için, kendisinin 1968 Kasımındaki başkanlık
seçimlerine adaylığını koymayacağını
bildirdi.

       1968 Kasımında
yapılan Başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçi
Partiden Richard Nixon kazandı. Nixon, 20 Ocak 1969'da
Başbakanlık görevine başladığında
Vietnam'da 540.000 Amerikan askeri bulunuyordu ve 31.000 Amerikan
askeri de Vietnam'da ölmüştü. Bu sebeple Nixon ve
Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Vietnam
politikasına yeni bir şekil verdiler. Buna göre,
Amerika bir yandan Vietnam'daki askerini yavaş yavaş geriye
çekerken, bir yandan Kuzey Vietnam'ın bombalanması
daha da arttırılacaktı. Bunun da sebebi, Kuzey
Vietnam'ı barışa zorlamaktı. Nitekim, Nixon
idaresi bütün bunları yaparken Paris'te devam etmekte
olan barış görüşmelerini de hızlandırmaya
çalıştı.

      
Nixon, Amerika'yı Vietnam bataklığından çekip
çıkarmaya kararlı idi. Bundan dolayı, 1969
Haziranında 25.000 Amerikan askerini Vietnam'dan çekti.
1971 yılı sonlarında geri çekilen asker sayısı
200.000'i bulacaktır. Bu arada da, Nixon, 1969 Temmuzunda
Pasifik bölgesinde yaptığı bir gezi sırasında,
25 Temmuzda Guam adasında yaptığı basın
toplantısında, Guam Doktrini veya Nixon Doktrini denen
görüşlerini ortaya attı.

      
"İşbirliği yolu ile barış" (peace
through partnership) prensibine dayanan bu görüşlere
göre, Amerika bundan böyle dünyanın neresinde
olursa olsun, Vietnam örneği savaşlara girmeyip
müttefiklerine Amerikan askerini kullanarak değil, ekonomik
ve askeri yardım suretiyle destek olacaktı.

      
Nixon Doktrini, bir bakıma, 1957 Ocak tarihli Eisenhower
Doktrinin tersi oluyordu. Çünkü Eisenhower Doktrini
Amerikan askerinin kullanılması esasına dayanmaktaydı.
Paris'te sürmekte olan barış görüşmeleri
ancak 1973 yılı başında bir neticeye ulaşabildi.
Bunda, 1972 yılında Amerika'nın Çin'le
münasebetlerini düzeltmesi ve ayrıca Sovyet Rusya ile
Amerika arasında 1972 Mayısında SALT-İ
antlaşmasının imzası büyük rol
oynamıştır. Çünkü, Kuzey Vietnam'ın
iki destekçisi olan, hem Sovyetlerin ve hem de Çin Halk
Cumhuriyeti'nin, Amerika'nın Vietnam'da sıkışık
bir durumda bulunduğu bir sırada, bu ülke ile
münasebetlerini yumuşatması, Kuzey Vietnam için
müspet bir gelişme değildi.

      
Ho Chi Minh, bir yalnızlık ihtimalinden endişe etti.
Kaldı ki, Amerikan bombardımanlarının Kuzey
Vietnam'da yaptığı tahribat da öyle kolay
onarılacak cinsten değildi. Ülke gerçekten
harap bir duruma girmişti. Bu faktörler, Ho Chi Minh'i
savaşı sona erdirmeye sevketti. Amerika'ya 55.000 Amerikan
askerinin ölümüne malolan Vietnam barışı
Paris'te 27 Ocak 1973'de imzalandı.

      
Esas metni 23 maddeden ibaret olan bu barış ile, 1954
Cenevre anlaşmalarına dönülüyor, yani 17'nci
enlem yine Kuzey ve Güney Vietnam arasında sınır
oluyordu. Amerika altmış gün içinde
Vietnam'daki bütün askerini ve malzemesini geri çekecek
ve mevcut üslerini de tasfiye edecekti. Buna mukabil, Kuzey
Vietnam da Güney Vietnam halkının kendi kaderini
kendisinin tayin etmesine ve istediği siyasi rejime kendisinin
karar vermesine müdahale etmeyecekti.

      
Kuzey ve Güney Vietnam'ın birleştirilmesi, kuvvet ve
zor yoluyla değil, iki tarafın aralarında yapacakları
müzakereler, karşılıklı anlaşma ve
barış yoluyla gerçekleştirilecekti. Bundan
başka, Kamboçya ve Laos'un tarafsızlığına
ve bağımsızlığına taraflar tam saygı
göstereceklerdi. Nihayet, Kuzey Vietnam ile Amerika arasında
meydana gelen bu yeni münasebet düzeni dolayısıyla,
savaş yaralarının sarılmasında ve
kalkınmasında Amerika, Kuzey Vietnam'a yardım
edecekti.

       Amerika, bu
barış ile nihayet yakasını Vietnam'dan kurtarmaya
muvaffak olmuştu. Lakin Vietnam meselesi bu barış ile
kapanmadı. Barış ancak 22 ay devam edebildi. Bu
sürenin sonunda Güney Vietnam komünistlerin eline
geçti. Amerika, Vietnam'dan çekildikten sonra, Güney
Vietnam'ın yaklaşık 1 milyon kadar askeri, 1.600 uçağı
ve 600 tankı vardı. Fakat, Viet Cong gerillalarının
faaliyeti dolayısıyla, bu asker sabit mevkileri savunmakta
idi. Saldırı gücü yoktu.

      
Diğer taraftan, Vietnam savaşının Amerikan kamu
oyunda uyandırdığı tepki dolayısıyla,
barıştan hemen sonra Amerikan Kongresi de Güney
Vietnam'a yapılan yardımları, azaltmaya başladı.
Askeri yardım 1 milyar Dolardan 700 milyona ve ekonomik yardım
da 750 milyon Dolardan 425 milyona indirildi. Buna karşılık
Güney Vietnam'daki askeri durum da iyi değildi.

      
Saygon rejimine karşı savaşan Vietnam Halk Ordusunun
güneyde 200.000 askeri bulunuyordu. Viet Cong gerillalarının
kuvveti de 100.000 civarında idi. Bütün bunlara bir de
Saygon hükümeti içindeki suistimalleri ilave etmek
gerekiyordu. Bu şartlardan yararlanan Kuzey Vietnam 1974 Aralık
ayı başlarında Kamboçya'dan Mekong Nehri
deltasından Güney Vietnam'a doğru saldırılara
geçti. Bu saldırıları Kuzeyden ve diğer
yerlerden de yapılan bir çok saldırılar takip
etti. Bu saldırılar o kadar çabuk gelişti ki,
Güney Vietnam başlıca birer birer komünistlerin
eline geçmeye başladı. Güney Vietnam ordusu bu
saldırılar karşısında çabucak çöktü.


       En son 30 Nisan 1975'de
başkent Saygon'un komünistlere teslim olması ile,
bütün Vietnam, otuz yıllık bir mücadeleden
sonra komünistlerin kontrolü altına girmiş
oluyordu. Bu ise Güney-Doğu Asya bölgesindeki kuvvet
münasebetlerinin yapısında mühim değişiklikler
meydana getirerek yeni bir dönemi açacaktır.




Vietnam Savaşından
Sonra


      
Kuzey Vietnam'ın Güneyi ele geçirmesi ve bu suretle,
II. Dünya Savaşı'ndan sonra bölünmüş
olan bu ülkeyi kendi kontrolu altında birleştirmiş
olması, bir diğer bölünmüş ülkenin
kuzeyi olan Kuzey Kore'yi de harekete geçirdi. Komünist
Kuzey Kore'nin lideri Kim II Sung 1975 Nisanında Peking'i
ziyaret ederek, Güney Kore'ye karşı girişeceği
hareket için Çin'den destek istedi. Halbuki şimdi
Çin'in güney-doğu Asya gelişmelerine bakışı
çok farklı idi ve Çin'in değerlendirmelerinde
Sovyet faktörü ağır basıyordu. Bu sebeple
Çin, Kuzey Kore'nin girişmek istediği teşebbüsü
desteklemeye yanaşmadı. Kaldı ki, Kuzey Kore'nin
niyetini sezinleyen Birleşik Amerika, hemen ağırlığını
Güney Kore'nin yanına koydu ve Güney Kore'ye herhangi
bir saldırı halinde Amerika'nın her türlü
yardımı yapacağını bildirdi.

      
Bu durum karşısında, Kim İİ Sung hevesinden
vazgeçmek zorunda kaldı. Kuzey Vietnam'ın Güney
Vietnam'ı işgali, güney-doğu Asya'nın diğer
ülkelerinde büyük bir telaş ve korkuya sebep oldu
ve tarafsızlık eğilimlerini kuvvetlendirdi. Bunun
birinci sebebi, gerilla savaşı ve yıkıcı
faaliyetlerde Kuzey Vietnam'ın gerçekten yetenekli
olduğunun ortaya çıkması idi. İkincisi
ise, Güney Vietnam'ın teslim olması çok
miktarda Amerikan silah ve askeri malzemesinin komünistlerin
eline geçmiş olmasıydı.

      
O zaman Amerikan Savunma Bakanlığının
tahminlerine göre, 2 milyar Dolarlık Amerikan silahı
komünistlerin eline geçmişti. Gerçekte,
Vietnam'ın hemen yeni bir saldırıya geçecek
hali yoktu. Fakat bölge ülkeleri, belirttiğimiz
sebeplerden dolayı, korkuya kapıldılar.

      
1967'de kurulan ASEAN (Güney-Doğu Asya Devletleri Birliği-
Association of South-East Asian Nations) üyelerinden Malaysia,
Tayland ve Filipinler, hemen Çin'le diplomatik münasebetler
kurdular. Vietnam'a karşı Çin'de bir denge unsuru
arıyorlardı. Zira, biraz aşağıda
açıklayacağımız üzere, Vietnam
meselesi Sovyet Rusya ile Çin arasında daha 1975
Mayısından itibaren yeni bir mücadele konusu olduğu
gibi, eski adı ile Kamboçya, fakat 1975'den itibaren yeni
adı ile Kampuchea'nın Vietnam ile arası bozulacak ve
Vietnam Sovyet Rusya'ya dayanma yoluna giderken, Kampuchea da
güvenliğini Çin'in kanadının altında
bulacaktır.

       Diğer
taraftan, Vietnam'ın tepkisini çekmemek için,
Malaysia Güney-Doğu Asya'nın bir "tarafsızlık
bölgesi" olmasını teklif ederken, Tayland ve
Filipinler, ülkelerindeki Amerikan askerlerinin çekilmesini
istediler. Bunun neticesi olarak, 24 Eylül 1975'de SEATO
dağıtıldı. Bu ülkelerin içinde en
fazla korkuya kapılanı, Laos ve Kamboçya'ya karadan
ve Vietnam'a da denizden komşu olan Tayland idi. Hatta Tayland
güney-doğu Asya'da kurulacak yeni bir gruplaşmaya
Kamboçya, Laos ve Vietnam'ı da katmak gibi bazı
tasarıların peşinde oldu ise de bu sırada
Hanoi'nin meseleleri ve tasarıları bambaşka idi.


       Mamafih 1975 yılı
sonlarına doğru ortalık sakinleşmeye başlayınca
güney-doğu Asya bölgesinin heyecanı da geçmeye
başladı ve bu bölge ülkeleri yine güvenliklerini,
Amerika'nın bölgeye olan alakasına bağlamaya
başladılar. Çin yine bu ülkeler için bir
dayanak unsuru olmaya devam etti. Zira, Vietnam'ın 1978 Aralık
ayı sonundan itibaren Kampuchea'yı işgale başlaması,
Çin ile bölge ülkeleri arasında dolaylı
bir menfaat ortaklığı ortaya çıkardı.




Vietnam'ın
Kampuchea'yı İşgali


      
Eski adı ile Kamboçya, yeni adı ile Kampuchea, 1954
Cenevre anlaşmaları ile bağımsız olmakla
beraber, 1941-1970 arasında Prens Sihanouk'un idaresinde kalmış
ve 1970 yılında da Mareşal Lon Nol'un yaptığı
bir darbe ile Sihanouk iktidardan düşürülmüştür.
Fakat Lon Nol'un diktatörlüğüne karşı,
ordunun içinden de olmak üzere çeşitli
çevrelerden muhalefet ortaya çıkmakla beraber,
Kızıl Khmer'ler (Khmer Rouge) denen Komboçya
komünistlerinin mücadelesi daha müessir olmuştur.
Çünkü Kızıl Khmer'leri Kuzey Vietnam
desteklemekteydi.

       Yani,
Kuzey Vietnam, Güney Vietnam'a karşı mücadele
ederken Kamboçya'da da Kızıl Khmer'ler Lon
Nol'rejimine karşı mücadele etmekte idiler. Fakat
Kızıl Khmerlerin en büyük destekçisi Çin
Halk Cumhuriyeti idi. Çin Kızıl Khmer'lere silah ve
malzeme yardımı yaparken, Kuzey Vietnam da Vietnam Halk
Ordusundan 30.000 kişilik bir kuvvetle Kızıl
Khmer'lere yardım etmekteydi.

      
1973 Ocak ayında Kuzey Vietnam'ın Amerika ile barış
yapması Kızıl Khmer'lerin hoşuna gitmese ise de;
mücadelelerine devam ettiler ve 17 Nisan 1975'de başkent
Phnom Penh'in Kızıl Khmerlerin eline geçmesi ile
Kamboçya da komünistlerin kontrolü altına
giriyor ve ülkenin yeni adı Kampuchea oluyordu. Çünkü
Kamboçya Komünist Partisi 1973'de Kampuchen Komünist
Partisi adını almıştı.

      
Kampuchea komünistlerinin 1975'te ülkeye hakim olmasından
sonra, Kampuchea ile Vietnam'ın münasebetleri gittikçe
bozularak 1977'den itibaren çatışmalara dönüşmeye
başladı. Bu gelişmede iki sebep mühim rol
oynamıştır. Birincisi, daha 1950'lerden itibaren
Vietnam komünistlerinin Kamboçya komünist partisi
üzerinde kurduğu hakimiyettir. Bu ise, Kamboçya
komünistlerini, Kamboçyo'nın menfaatlerini bir
tarafa bırakarak Vietnam Komünist Partisi'nin kendi
çıkarlarına göre çizdiği çizgiye
uyma zorunluluğunda bırakmıştır. Yani, bu
işbirliği Kamboçya'nın değil, Kuzey
Vietnam'ın menfaatlerine göre şekillenmiştir. Bu
ise Kamboçya komünistlerini memnun etmemiştir.
Burada ikinci faktör ortaya çıkmaktadır.


       Vietnam'ın
menfaatlerinin Kamboçya'nın menfaatlerinin üstünde
tutulması Kamboçya komünistlerini memnun etmemiştir;
çünkü, 17'inci yüzyıldan 19'uncu yüzyıla
kadar, Kamboçya'daki Khmer Krallığı ile Vietnam
Krallığı arasında daima rekabet ve mücadeleler
olmuş ve bu sebepten de Khmer'lerin Vietnamlılara karşı
bir sempatisi mevcut olmamıştır.

      
Khmerlerin Vietnamlılara karşı bu tarihi düşmanlığı
iki ülke komünist partileri arasındaki münasebetleri
de tesir altına almaktan geri kalmamıştır. Ayrıca
Kuzey Vietnam, Güney Vietnam'a karşı yürüttüğü
mücadele sırasında Kamboçya topraklarını
da kullanmış, daha önce de belirttiğimiz gibi,
buraya asker sokmuş ve 1975'den sonra da bu askerlerini Kamboçya
topraklarından çekmediği için, bu sınır
topraklarında Kampuchea ile Vietnam kuvvetleri arasında üç
yıl sürecek bir çatışmalar dönemi
başlamıştır.

      
Çatışmaların şiddetlenmesi 1977 Aralık
ayının son günlerinde olmuştur. Vietnam bu
çatışmalarda Kampuchea kuvvetlerine 8 bin kişilik
bir kayıp verdirmiştir. Bu sebeple Vietnam 1978 Şubatında
Kampuchea'ya çatışmaları durdurmayı,
sınırın her iki tarafında 5 Km. genişliğinde
askerden arınmış bölge tesisini ve birbirlerinin
içişlerine karışmamayı öngören
bir antlaşma yapmayı teklif etmiş ise de, bu tekiif
Kampuchea tarafından reddedildiği gibi, Vietnam
topraklarına Kampuchea saldırıları devam etti.


       Bu sırada Çin'in
sahneye girdiğini görmekteyiz. Çünkü
Vietnam'ın Sovyet Rusya'ya kaymaya başlaması üzerine,
Kampuchea da Çin'e yanaşmaya başladı. Çin
başlangıçta Kampuchea'yı yatıştırarak
bölgede yeni bir çatışmanın çıkmasını
önlemek istedi. Çin'in baskısı üzerine
Kampuchea 1978 Mayısında, Vietnam'a, çatışmaların
durdurulmasını ve Vietnam'ın, Kampuchea'nın
toprak bütünlüğü ile bağımsızlığına
saygı göstermeyi taahhüt etmesini öngören
bir anlaşma teklif etti. Bunu da Vietnam reddetti. Reddettiği
gibi, Kampuchea'dan kaçan halkı eğiterek, Aralık
1978 başında Kamboçun Milli Selameti İçin
Birleşik Cephe adı ile bir teşkilat kurdu.

      
Ayrıca Vietnam, Kampuchea sınırlarına 12 tümenlik
yani 200.000 kişilik bir kuvvet yığmış
bulunuyordu. Kampuchea ile Vietnam'ın münasebetleri bu
şekilde kötüleşirken Çin-Vietnam
münasebetleri de giderek bozulmakta idi. Vietnam Kampuchea
sınırına asker yığarken Çin de
Vietnam sınırına asker yığmaya başladı.
Bu durum Vietnam'ı Sovyetler Birliğine daha çok
yaklaştırdı ve 3 Kasım 1978'de Vietnam ile
Sovyetler Birliği arasında bir Barış, Dostluk ve
İşbirliği Antlaşması imzalandı.


       Bu antlaşmanın
6'ncı maddesi ittifaka yakın bir hüküm
taşımaktaydı. Çünkü bu maddeye göre,
taraflardan biri saldırı veya saldırı tehdidi ile
karşılaşırsa, taraflar gerekli tedbirleri almak
amacı ile, derhal birbirlerine danışacaklardı. Bu
suretle Vietnam, Çin'in karşısına Sovyetleri
çıkarmak suretiyle dengeyi sağlıyor ve
arkasından emin bir duruma geliyordu.

      
Vietnam, 27 Aralık 1978 günü, tanklarla ve zırhlı
araçlarla desteklenen 120.000 kişilik bir kuvvetle
Kampuchea'ya karşı saldırıya geçti.
1975'ten beri ülkeyi, diktatörlüğün
ötesinde, tam bir zulüm ve işkence ile idare eden Pol
Pot rejimi Vietnam'ın saldırısına fazla
dayanamadı.

       7 Ocak
1979 günü başkent Phnom Penh Vietnam kuvvetleri
tarafından işgal edildi ve Pol Pot da yanına aldığı
bir kısım kuvvetle Tayland sınırı
yakınlarındaki dağlık ve ormanlık bölgelere
kaçtı. Pol Pot'un komutasındaki 30 bin kadar Khmer
Rouge (Kızıl Khmer) kuvveti, bundan sonra gerilla
muharebelerine başlayacaktır ki, Tayland ve Çin Pol
Pot'u destekleyeceklerdir. Başkent Phnom Penh'in düştüğünün
ertesi günü, 8 Ocak 1979 da, Pol Pot'un muhaliflerinden
Heng Samrin, kendi başkanlığında bir Kampuchea
Halk İhtilal Konseyi kurdu ve Kampuchea Halk Cumhuriyeti'nin de
kuruluşunu ilan etti. Bununla beraber, Vietnam'ın
Kampuchea'yı istila ve işgali dünyada o kadar tepki
uyandırdı ki, Sovyetlerin bütün çabalarına
rağmen, Kampuchea'yı Birleşmiş Milletlerde Heng
Samrin değil, Pol Pot rejimi temsil etmeye devam etti.




Çin'in Vietnam'a
Saldırısı


      
Vietnam'ın Kampuchea'yı işgali, Çin-Vietnam
münasebetlerinde bardağı taşıran damla oldu.
Vietnam'ın 1978 Kasımında Sovyetlerle ittifaka yakın
bir antlaşma imzalaması ve arkasından da Kampuchea'yı
işgali, Çin'i son derece sinirlendirdi. Çünkü
Vietnam şimdi bütün güney-doğu Asya'ya hakim
olma yolundaydı. Şu halde, Çin'e göre, meydanın
boş olmadığını ve Sovyetlere dayanmanın
da pek işe yaramayacağını Vietnam'a göstermek
gerekliydi. Yani Vietnam'a bir "ders" verilmeliydi.


       Çin 17 Şubat
1979 günü 100 bin kişilik bir kuvvetle Vietnam
sınırlarından içeri girmeye başladı.
Kuzey Vietnam'da bir kısım toprakları işgal
ettikten sonra, bu askeri harekatla tasarlanan amacın
gerçekleşmiş olduğunu bildirerek 16 Martta
kuvvetlerini geri çekti. Çin'in Vietnam'a yaptığı
saldırının Vietnam üzerinde çok fazla
müessir olduğu söylenemez. Belki Vietnam'a bir Çin
faktörünün varlığını gösterdi,
lakin Vietnam'ın politikasında mühim değişiklik
meydana getirmedi. Aksine, Vietnam'ın dış politikası,
Çin'e rağmen iki istikamette gelişme gösterdi.
Bunlardan biri, Vietnam ile Sovyetler Birliği arasındaki
münasebetlerin daha da sıkılaşmasıdır.


       Çin-Vietnam
savaşı sırasında, bir tanesi füze taşıyıcısı
olmak üzere, 14 Sovyet savaş gemisi Vietnam'ın Cam
Ranh körfezine geldi. 1979 Mayısında da bir Sovyet
denizaltısı yine aynı körfeze geldi ki, ilk defa
bu sularda bir Sovyet denizaltısı görünmekteydi.


       Vietnam, Sovyetlere bu
kıyılarda resmen herhangi bir deniz üssü
vermemekle beraber, Sovyet savaş gemileri bilhassa Danang deniz
üssünün kolaylıklarından yararlanmaya
başlamışlardı. Vietnam-Sovyet münasebetlerinin
gelişmesi bu kadarla da kalmadı. Vietnam ekonomik bakımdan
da her geçen gün Sovyetlere dayanmak zorunda kaldı.
Daha önce de belirttiğimiz gibi; Vietnam savaşı
1975'de sona erdiği zaman, bilhassa Kuzey Vietnam bir harabe
halinde idi.

       Savaşın
yıkıntılarını tamir etmek ve ülkenin
kalkınmasını hızlandırabilmek için
Sovyetlerden yardım aldı. Kampuchea'nın işgali
ise, Vietnam'a yeni ekonomik dertler çıkardı. Çünkü
üç yıldır iktidarı elinde tutan Pol Pot ve
rejimi, ülkede tam bir zulüm idaresi tatbik etti. Bu zulüm
bilhassa aydınlara yönelmişti. Bir çok aydın
öldürüldüğü gibi, bir çoğu
da kırsal alanlarda çok güç şartlarda
çalışmaya zorlanmıştı. Daktilo,
televizyon, otomobil gibi medeni vasıtalar, yozlaşmış
bir hayatın unsurları olarak yasaklanmıştı.


       Kısacası,
Vietnam'ın Kampuchea'ya saldırısı ne kadar gayri
insani ve medeniyetten uzak bir hareket olmuş ise, Pol Pot
rejimi de o kadar gayri insani ve gayri medeni idi. dolayısıyla,
Vietnam Kampuchea'yı tam bir perişanlık içinde
buldu. Yeni lider, Vietnam'ın kuklası Heng Samrin ve
Vietnam, Kampuchea'nın ekonomik problemlerinin çözümü
için de sırtını Sovyet Rusya'ya dayamak zorunda
kaldı.

       Bütün
bu sıkıntılara rağmen, Vietnam Hindiçini
bölgesindeki yayılma ve genişlemesini arttırmaktan
da geri kalmadı. Dış politikasındaki ikinci mühim
gelişme buydu. Bu gelişme de iki istikamette oldu. Laos'ta
da bir komünist rejim olmakla ve bu rejim de Sovyet Rusya'ya
dayanmakla beraber, Laos'un içinde de mevcut rejime karşı
bir hareket başlamıştı. Bu sebeple Vietnam, 1979
yılında Laos'a 50.000 kişilik bir kuvvet sevketmiş
bulunuyordu. Yani Laos da Vietnam'ın kontrolü altına
girmişti.

       Mamafih,
1980 Eylülünde Laos'un Champassak eyaletinde Laos Halkının
Milli Kurtuluş Birleşik Cephesi kurulmuş ise de, bu
kuruluş kuvvetli ve müessir bir organizasyon olamamıştır.
Diğer taraftan Vietnam Pol Pot'un Tayland'dan ve Tayland
vasıtasıyla Çin'den devamlı yardım alması
sebebiyle, 1979 yılından itibaren Tayland üzerindeki
baskısını arttırdı. Zira, Tayland, 1975
Vietnam şokunu atlattıktan ve bilhassa Vietnam'ın
Kampuchea'yı işgalinden sonra, üç istikamette
faaliyette bulundu. Birincisi, Pol Pot'un Kızıl Khmerlerine
yardım ettiği gibi, Çin'den gelen yardımları
da Kızıl Khmer'lere geçirdi. İkincisi, Çin'le
olan münasebetlerini geliştirdi. Üçüncüsü
ASEAN ülkeleri Tayland'ı destekledikleri gibi, aynı
zamanda Amerika ile de tekrar eski münasebetlere dönme
zaruretini hissettiler.

      
Bilhassa Amerika Tayland'a askeri yardımını arttırdı.
Zira Tayland'ın Kızıl Khmer'lere yardım etmesi
Vietnam'ı büsbütün sinirlendirdi. Bu sebeple,
Vietnam Tayland sınırlarına asker yığdığı
gibi, bilhassa 1980 yılında Tayland sınırlarından
içeri girmeye başlamıştı.

      
Vietnam'ın amacı, Kızıl Khmer'leri Kampuchea
topraklarından tamamen sürmek ve aynı zamanda da
Tayland'daki rejimi devirmekti. Kampuchea'daki Heng Samrin rejimi,
ülkeye Vietnam tarafından yani dışardan zorla
kabul ettirilmiş bir rejim olduğu için Birleşmiş
Milletler tarafından tanınmadığı gibi, gerek
Batılılar ve gerek ASEAN ülkeleri, Heng Samrin
rejimine karşı mücadele eden grupları ve
kuruluşları biraraya getirip birleştirmek suretiyle
güçlü bir mücadele yaratmaya çalışmışlardır.


       Bunlar, Pol Pot'un
liderliğindeki Kızıl Khmer'ler, Son Sann
liderliğindeki Khmer Halkının Milli Kurtuluş
Cephesi ve Prens Sihanouk taraftarlarıdır. Lakin bugüne
kadar Heng Samrin rejimine ve Vietnam'a meydan okuyacak kadar güçlü
bir kuvvetin ortaya çıktığı söylenemez.