3 Mayıs 2009 Pazar

TÜRKLER NEDEN ZEHİRLİ GAZ KULLANMADILAR


TÜRKLER
NEDEN ZEHİRLİ GAZ KULLANMADILAR?





Çanakkale
Savaşları yüzyılın son centilmen savaşları
olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme savaş ahlâkı
ve kuralları açısından bakıldığında
sonuna kadar doğrudur. Birinci Dünya Savaşı'nın
diğer cephelerine ve bundan sonra günümüze kadar
yapılan savaşlara bakıldığında neden bu
savaşların "centilmence" yapıldığı
anlaşılabilmektedir.










Çanakkale
Cephesi'ne çıkarma yapan müttefik askerleri
karşılarında yamyam ve barbar Türkleri
bekliyorlardı. 25 Nisan gününden başlayarak
kanlı savaşların yaşandığı bu
cephede kısa sürede başarı sağlanamayınca
Müttefik Kuvvetleri sekiz buçukay sürecek
maceralarına başlamışlardı. Her geçen
gün Türklerle Müttefik askerleri arasındaki
ilişkiler artıyor, birbirlerini tanımaya
başlıyorlardı.





Maskeli
İngiliz Askerleri



Her
iki taraf askerleri de zafer için bulundukları bu
topraklarda, karşılarındaki askerlerin de kendileri
gibi insan olduğunu, öldüklerini, ölürken
acı çektiklerini, kan döktüklerini ve kısacası
farksız olduklarını anlıyorlardı.


Başlangıçta Müttefik
askerleri için, Türklere esir düşmek korkulu
rüya idi. Esir düşerlerse Türklerin onlara neler
yapabileceklerini hayal bile edemiyorlardı. Zaman geçtikçe
yaşanan olaylar bu düşünceleri siliyordu. Yaralı
müttefik askerlerine Türklerin gösterdiği ilgi,
esirlere yapılan iyi muamele ve Türklerin dürüst
savaşçılar olması müttefik askerlerinin bu
düşüncelerini tamamen değiştirmişti.

Gazeteci
C.E.W.Bean, 10 Kasım 1915'te defterine "Türkler:
Yaşamın Güzel Yanları" başlığıyla,
siperlerdeki bu ilginç durumu şöyle anlatıyor.
:

"Son zamanlarda Türklerle iyi
iletişim kuruyorduk. Siperlerine, Mısır'daki Türk
savaş esirlerinden gelen ve çok iyi bakıldıklarını
anlatan mektuplarıyla, sağlıklı ve mutlu
olduklarını gösteren fotoğraflarını
atmıştık. (Gerçi bizim askerler bunu yapmamızı
pek istemiyor ama...) Her neyse, karşıdan şu yanıtı
aldık: "Sadaka ile yaşayan bir adam, domuzun, lanetin
tekidir. Karnımız tok olduğu gibi yedek yiyeceğimiz
de bol. Ellerimizde tüfeklerle hazırız. İngilizlerin
çok silah ve cephanesi olabilir. Ancak, bizim de süngülerimiz
ve inancımız var. Eğer iddia ettiğiniz gibi büyük
bir millet iseniz, neden üstün ilkeler doğrultusunda
hareket etmiyorsunuz da, başkalarının aklını
çelerek sadakatlerini bozmaya çalışıp
alçalıyorsunuz?...

Çok
asilce bir cevap! Bu tür çabaları yoğunlaştırıp,
Türklerin teslim olmalarını sağlayabiliriz
sanıyordum. Kaldı ki onlar da -ya da Almanlar-, benzer
yöntemleri bizim üzerimizde denemişlerdi."

"Üç
hafta kadar önce, Türklerin üç günlük
bir bayramı vardı. Bizim siperlere, üzerine silinmez
kalemle ve aceleyle şunlar yazılı iki paket sigara
attılar: Prenez, fumez avec plaisir notre heureux énnemis.
(Alın, afiyetle için mutlu düşmanlarımız)

Karşılığında
biz de onlara, konserve sığır eti yolladık.
Paketi, üzerinde "Bully beef non" (sığır
bifteği istemeyiz) mesajı yazılı olarak geri
yolladılar."

Avustralyalı
bir albay ise, Ekim ayı sonunda ülkesine yolladığı
mektupta, "Siperlerdeki Yaşam ve Türkler" başlığı
altında durumu şöyle dile getiriyor:

"Türkler
çok dürüst savaşçılar. Kahramanlık
ve cesaretleri tartışılmaz. İşkence, zulüm
ve dumdum kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır.
Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir
şarapnel ile Kızılhaç katırlarından
birisini öldürdüler. Anında özür
dilediler. Daha önce de yaralılarımızla
ilgilendiler. Onları, kıyıya bırakıp bize
haber verdiler. Burada hiçbirimizin, Türklere karşı
büyük bir düşmanlık beslediğini
sanmıyorum..."

Öte yandan,
Çanakkale Cephesinde Müttefiklerin en çekindiği
şeylerden bir, Türklerin zehirli gaz kullanma olasılığıydı.
Genel olarak yüksek noktaları tuttukları için
ve rüzgar da uygun estiği zaman, zehirli gaz kullanılması
çok büyük can kaybına yol açabilirdi.
Almanların elinde bu gazdan bulunduğu biliniyordu. Batı
Cephesi'nde, Fransa'da kullanmışlardı da...Özellikle
İngilizlerin, zehirli gaz kullanımından endişe
ettiği ve askerlere gaz maskesi dağıtıp, olası
bir tehlikede neler yapılması gerektiği konusunda özel
eğitim verdiklerini öğreniyoruz.

Ancak
Türk subay ve komutanları, Almanların isteğine ve
önerisine karşılık bu yöntemi, "mertçe
ve adil" bulmayıp, savaş kurallarına da aykırı
olacağı gerekçesiyle onaylamamış ve
zehirli gazı, savaşın son gününe kadar
kullanmamışlardır.

Çanakkale
Cephesi'nde zehirli gaz kullanıldığına ilişkin
haberlerin asılsız olduğu ve endişeye gerek
bulunmadığı, Avustralya ve Yeni Zelanda basınında
sık sık dile getirilmiştir. Örneğin,
Wellington'da çıkan "Otago Times" Gazetesi, 1
kasım 1915 günü, "Savaşçı olarak
Türk" başlıklı bir yazı yayınlamıştır.
Yazıda aynen şunlar yer almaktadır:

"...Hastaneye
ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph
(savaş gemisi) isabet alıp batmaya başlayınca,
tekrar ateş edilmiyor. Türk, ikili oynamıyor. Bunun
aksini iddia edenler Gelibolu'ya değil, en çok Mısır'a
kadar gelenlerdir.

The Age adlı
Avustralya gazetesi, 11 Aralık 1915'te, gene Türklerin
zehirli gaz kullanması sorununu ele almış ve "gaz
bombası saldırısından korkulmuyor" başlığı
altında yayınlanan yorum yazısında, cepheden
gelen raporlara dayanarak konuyu şöyle değerlendirmiştir.


"...Şu ana kadar bu cephede
Türklerin savaş yöntemlerinin hakça olduğunu
kabul etmek dürüstlük gereğidir. Türklerle
Avustralyalılar arasındaki savaş mertçeydi ve
sonuna kadar öyle olacağını umuyoruz. Bu savaştan
önce Türk'ü hor görüyorduk. Artık öyle
bir şey söz konusu değil. O'nu yendiğimizde -ki o
gün uzak değildir- hepimiz onları Almanların
etkisine girmekle birlikte, ahlâksızca savaş
yöntemleri kullanacak kadar tötonikleşmemiş
(Almanlaşmamış) olarak hatırlamak
istiyoruz."

Türklerin zehirli
gaz kullanmama nedenlerinden biri de yüksek noktaları
tutuyor olmalarıydı. Özellikle Arıburnu'nda
yukarıdan aşağı doğru atılacak gaz
bombası denizden esen rüzgarla yukarılara çıkabilir
ve Türk askerlerini de etkileyebilirdi. Hatta Çanakkale'nin
meşhur rüzgarı, zehirli gazı yarımadanın
hesaplanamayan bölgelerine sürükleyebilirdi.

Ayrıca
Türklerin elinde gaz maskesi de bulunmuyordu. Herhangi bir gaz
kullanımında gaz maskeleri olmadan dayanmak olanaksızdı.


Bu arada Türklerin elinde zehirli
gaz bulunup bulunmadığı da araştırma
konusudur. Gerçi olsaydı da bu gazın sonuç
itibariyle kullanılmayacağı açıktır.
Böylelikle Müttefik askerlerinin Türklere olan
güvenleri boşa çıkmamış, "Türkler
zehirli gaz kullanmaz, onlar dürüst savaşçıdırlar"
diyerek gaz maskesi takmayarak bu güveni
sürdürmüşlerdir.

Görüldüğü
gibi savaşın her türlü çirkinliğine
rağmen, savaşın içinde bile böylesi bir
imaj yaratmak, Çanakkale Savaşları'nı yüzyılın,
hatta yarınların son centilmen savaşı haline
getirmiştir.